Dünya değişiyor. Eskiden bu ifadeyi teknolojik gelişmeyle birlikte hayatlarımızın nasıl farklılaştığını anlatmak için kullanırdık. Amazon dünyasının rahatlıklarını ve zorluklarını anlatmak için esas itibariyle. Artık, fiziki dünyayı anlatmak için de kullanmak mümkün hale geldi. Buzullar eriyor, sular hem ısınıyor hem de kabarıyor, uçakların artık daha yüksekten uçması gerekiyor rahat bir seyahat için.
Ekosistemin bütünlüğü bozulunca ortada penguen kalmıyor
Antarktika’nın karsız, buzsuz halini gördünüz mü? Hüzün vericiydi. Eskiden buzlarla kaplı olan Antarktika’da şimdi çorak tepeler belirmeye başladı. Penguen nüfusunun ise yüzde 70’leri aşkın oranda azaldığı söyleniyor son elli yılda. Neden? Ekosistem değişince o ekosistemin canlıları da ortadan kalkıyor. Sular ısındıkça, penguenlerin beslenme olanakları sınırlanıyor, falan filan. Dünya artık bu anlamda da değişiyor.
Bütün alametler belirdi: 2030 yılı, insanoğlunun dünya üzerinde bugüne kadar alıştığı hayat biçimini kapsamlı bir biçimde değiştirmeye başladığı bir yıl olacak. 60 kadar ülke İklim Değişikliği yasaları çıkarmaya başladı bile. Hayat biçimimizi değiştirmeden, büyük bir teknolojik sıçramayla, içinde yaşadığımız ekosistemi hiçbir şey olmamış gibi devam ettirebilme şansımızın olmadığını idrak edeceğimiz yıl olacak 2030, öyle görünüyor. Gezegenimizde hayatın kaynağı olan Güneş, bundan böyle hiç bir şey yapmadan oturursak başladığı işi bitirecek. Yanlış anlamayın gezegene bir şey olmayacak, bizim türümüz olmayacak yalnızca. Aynı Antarktika’nın penguenleri gibi.
Torunlarımızın Machu Pchu’yu görme şansı olacak mı?
Peki, mevcut teknolojiler veri kabul edilir ve bir büyük sıçrama olmazsa, hayat biçimimiz bundan nasıl etkilenecek? Öyle görünüyor ki, çok değil, 2030 yılından itibaren daha az uçak, daha çok tren kullanacağız. Mevcut uçak teknolojisinde bir büyük sıçrama beklemezken işin uzmanları, tren teknolojisi için aynı kanıda değiller. Kısa vadede kimse bugünkü büyüklükte elektrikli uçaklar beklemiyor, sözün gelişi. O vakit, ne beklemek lazım? 2030’da uçak kullanmamayı özendirmek için bir dizi mekanizma beklemek lazım. Nedir? Uçak fiyatlarının birkaç kat pahalılaşmasından başka bir yol yok kısa vadede 2030 yılı için bakıldığında.
Küresel ısınmayı dikkate almayan kamu politikası tasarımı olmamalı bundan böyle
Bu çerçevede sanırım Japonları tebrik etmek gerekiyor, kamu yatırımlarını ileri görüşlülükle doğru alanlara kaydırdıkları için doğrusu. 1964’te Shinkansen hızlı tren servisini başlatmışlardı. Sonra 2000’lerin başında Nozomi ile trenin hızını daha da artırdılar. Mesela şimdi Tokyo’dan Nagoya’ya 366 kilometreyi 100 dakikada gitmek mümkün oluyor. 2027 için plan, maglev (manyetik raylı tren) teknolojisi ile bu süreyi 40 dakikaya indirmek. Hal böyle olunca uçak daha az gerekiyor.
Şimdi buradan hem “2030’da elektrikli trenlerin elektriğini nasıl üretmek gerekir” sorusuna hem de “İstasyonları yaptığımız çimento ve demir yeşil dostu bir biçimde nasıl üretilecek” meselesine gitmek mümkün. İsterseniz uçakların çok pahalı, trenlerin ucuz olduğu bir dünyada “Kitlesel turizm daha yerel hale mi gelecek” diye de düşünebilirsiniz. Bu durumda, havaalanlarının geleceğini de sorgulayabilirsiniz, küresel değer zincirlerinin geleceğini de doğrusu. Sanki üretimin de aynı turizm gibi daha yerelleşeceği bir yeni dünya göreceğiz.
Peki, bütün bu soruların ortak paydasında ne var?
Güven Sak’ın yazısının devamı için; TIKLAYINIZ