Hava Yolları Emekli Kabin Memurları Derneği, kurucu başkanı ve Türk Hava Yolları’ndan emekli purser Oya Güler, pek bilinmeyen bir kazaya dair anısını sizler için kaleme aldı.
Aslında hepimiz gönül verenleriz uçmaya….
Kimimiz meslek edinmişiz uçmayı , kimimiz ise hobi tutkunlarıyız…..
Kimimizin ise yolculuklarda geçiyor hayatı ….
Neden ne olursa olsun uçmak çok keyif verici…
Bir de kazalar olmasa….
Bazılarımız gerçek anlamda şanslıyız sanırım , bir kırım sonrası hayatta kalabildiğimizden ….
Ve o bazılarından biri de benim işte…
Yirmi yılı aşkın bir süre önce , henüz çok gençtim , bir rüya ile başladı olay ;
Taksim AKM ‘nin önünde demirlere yaslanmışım, yanımda rahmetli babaannem..
Dünyanın dönüş hızını hissedebilmek çok absürd ama ben yavaşladığını hissedebiliyorum o an..
Bir bakıyorum ne kadar insan varsa diz çöküyorlar yere.
Salavat sesleri bir anda, bir ritüel gibi yükseliyor meydandan gökyüzüne.
Babaannem bana “Korkma, 41 kere maşallah, diz çök, dua et” diyor.
Çöküyorum, kendi sesimi de duyuyorum yükselen seste, gökyüzünde inanılmaz güzel yankılanıyor salavat sesleri…
Ve dünya sağ yerine sol yana, ekseninde dönen top gibi normal dönüşüne geçiyor yeniden.
Kan ter içinde uyanıyorum..”Çok şükür bir rüya bu”..Çok etkileyici, sıra dışı bir rüya.
Benim yakınlarım haberci rüyalarımı bilir.” Bu da onlardan biri mi” diye düşünüyorum..
O akşam İstanbul-Köln uçuşum var..Bir charter seferi.
Çok az yolcu, her şey sakin, rahat bir uçuş.
Alçalma öncesi Duty Free satışı yapıyorum..Yine bozuk para sıkıntısı.
Bir yolcuya para üstü denkleştiremediğimi hatırlıyorum inişe yakın.
İnişe geçiyoruz, ışıklar yandı..
Anons yapıyorum. Zaten yolcu az, her şey derli toplu. Kokpite kabin okeyi veriyorum. Bağlanıyorum, çantam elimde. Yolcuya çantamı deşerken görünmemek adına koridor tarafına değil, kapı tarafına oturuyorum:)
TL cüzdanı, döviz cüzdanı, bozuk para cüzdanı derken, 2 DM ı avucuma sıkıştırdım…
İşte o an hiç beklenmedik bir şey oluyor, alt gövdesi hızla çarpıyor uçağın.
Gürültüler, çatırtılar, sarsıntılar…O koca metal kuş nasıl patlayacak gibi genişleyebiliyor ve yeniden daralıyor, aklım almıyor o an.
-Parçalanıyoruz- galiba…
“Eyvah yolcuya borçlu gideceğim!.”
Yüksek sesle söylemiş olmalıyım ki yanımda Nesrin “ Ölüyor muyuz?” diye haykırmaya başlıyor.
Allahım, o saniyelere ne çok düşünce sığarmış meğer, üstelik etraftaki onca gürültü ve bağırış çağırışa rağmen..
Nasıl akıl ettim?? Otomatiğe bağlanmış gibi Nesrin’e dönüyorum, sağ elimin tersi patlıyor yanağında.
Susuyor, şokta, gözleri fırlamış..
Sağ elimle kendi kemerimi, sol elimle onunkini aynı anda açıyorum. Yıkıla çarpa onu kendi yerime atıp, kemerini bağlıyorum, kendiminkini de.
Amacım kokpite ulaşabilmek..Beklediğim anons gelmiyor bir türlü..
“Kuleye mi çarpıyoruz? Bu kadar uzun süre, olamaz!”
“Buldum, hangarlara galiba..” Gece kapkaranlık.. “Peki ya bu çatırtılar?”
Uzanıp bir hamlede kokpit kapısını aralıyorum. Kaptan-Pilot-FEO..
Sanki giysileriyle banyodan çıkmışlar, terden sırılsıklam, yüzleriyse çarşaf…
Camlar, uçağın burnu, ağaçlar arasında biçer-döver gibi homur homur kıra döke giderken, ani gazla motorların çatlayacak gibi yüklenişini duyuyorum..
300 metre diyor hasar tespit raporları, benim için ise bir kıta aşmış gibiyiz sanki.
Bir anda dikiliyoruz, yalpalayarak, mucizeeee!
Ama ya flaplar-eleronlar-kuyruk stabilizesi, motor ne durumda? Ya iniş takımları? İnmeyi deneyeceğiz….İneceğiz…Başka şansımız var mı?
Kendini bitap, yorgun, külçe gibi, piste atıyor sanki uçak…Etraf panayır gibi, ambulanslar, itfaiye, araçlar, ışıklar ışıklarrr.. İnanılmaz basbayağı sapasağlam durduk işte)
Yolculardan sevinç çığlıkları yükseliyor, birbirlerine sarılanlar, bize sarılanlar..
Kemer açarken gömlek cebime attığım parayı veriyorum sahibine, bön bön bakıyor, “sigara üstü” diyorum, kucağında ağlayan çocuğun eline sıkıştırıyor.
Uçuş mühendisi (FEO) “gel” diyor bana kapıdan dışarıyı işaretle ;
“bak görüyor musun, bunu hafızana kazı !!” uçağı dışardan gösteriyor.
Komando askerler gibi uçak, kamuflaj uçağı adeta, eğri büğrü her yanı..
Her girinti çıkıntıdan dallar sarkıyor yaprak yaprak üstleri. Kopan yok, yırtılan yok…
Her birimize bir dal getirip veriyor (sonradan eve dönüşte bu anıyı silip atmak istercesine arabanın camından fırlatıp atıyorum o dalı).
Bırakıyorum her şeyi , ofise gidiyorum. Yarım saatlik mesafedeki ablama telefon açıyorum (Dusseldorf).
“Geldik ama kalacağız, uçak arızalı, sabah ararım seni” diyor hiç söz etmiyorum olanlardan, panik yapmasın diye.
Zaman kavramım bitiyor. Oramızda buramızda çizikler, bereler var yalnızca.
Her şeyi sayıyor, döküyor kilitliyor, mühürlüyor, belgeliyoruz, kurallar gereği.
Uçak incelenmek üzere bilirkişilere teslim ediliyor.
Kaptanlar Uçuş Güvenlik Merkezine, biz havalimanındaki otele geçiyoruz.
“Ben anormal miyim ne?” Hala gık yok!
Sabaha karşı uykuda çıkıyor gık! Sarsıla sarsıla, hüngür hüngür uyanıyorum.
“Siz ikinci yaşama merhaba dediniz” diyor, bizi almaya gelen uçaktaki Uçuş Güvenlik Bşk. Kaptanımız.
Sevgili Nesrin bu olayın ardından istifa etti, uçamadı.. Bizler ertesi gün öğlen dönüp, bir sonraki gün normal uçuşlarımızı uyguladık.
Bu olay benim çok sevdiğim kayak sporuna veda nedenim oldu. Onbeş gün sonra iznimde telesiej ile zirveye çıkarken bacaklarım kilitlendi ve bir daha karsapanı bile açılmadı.
Teleferiğe binemiyorum
Kulelerin , gökdelenlerin camları tabu..
Ama uçaklar, ama uçmak, bir parçam gibi sanki, korkudan uzak..
Her kazada, hele benzer kazalarda, o anları yaşıyorum…
Yine de seviyorum bulutları 🙂
p.s.: yolcu+ekip= 41 uçak tipi ; B727
Tüm kazalarda yaşamını yitirenleri saygıyla anıyoruz……
Oya Güler
THY Emekli Purser
ARFAA Kurucu Başkanı