MUSTAFA ATAYLAR HOCAMIZDAN
Mustafa Ataylar hocamızı havacıların büyük bölümü tanırlar. Planör öğretmenliği ve THK /Türkkuşu’nda idarecilik yapmış değerli bir uçmanımızdır. Kendisine ait belirli mesafe planör Türkiye rekoru henüz kırılmış değildir. Ataylar hocamızdan dinlediğim kısa hikâye şudur.
İnönü’de öğrencisi ile eğitim uçuşu yapan Mustafa hocayı kuleden telsizle ararlar ve sorarlar.
– Hocam lojmanın anahtarı dolabınızda mı? Yoksa yanınızda mı?
– Yanımda, hayırdır telsizle bunu neden soruyorsunuz?
– Hocam yenge hanım dışarı çıkınca rüzgârdan kapı kapanmış ve dışarıda kalmış.
– Beklesin birazdan ineceğiz.
– Olmaz hocam.
– Ne olmazı, birazdan ineceğiz. Beklesin geleceğim.
– Hocam, bir dalışta kulenin önüne anahtarı atamaz mısınız?
– İneceğim dedim, bekleyin.
– Hocam bekleyemeyiz. Ocakta yemek var.
İnönü’de yaşamak böyle bir şey işte. Aile ve çok sevdiğin havacılık. Bence İnönü’de görev yapmak bir ayrıcalıktır. Gerçi eski yıllar mı? Yoksa yeni yıllar mı? Derseniz, yeniyi değerlendirecek deneyimim yok, ama ben eski derim.
*
ALPAY AÇIL HOCAMIZDAN
İnönü’de telaş sabahtan başlamıştır. Ankara’dan üst düzey yöneticiler gelecektir. Üstelik yanlarında yabancı misafirler de vardır. İnönü kampı baştan aşağı temizlenmiştir. Camlar, kapılar pırıl pırıldır. Özel yemekler yapılmaktadır. Kampta yaşayan bütün ailelere haber verilmiş derenin meydan tarafına kimse geçmeyecektir. Özellikle de çocuklar.
Her şey hazırdır. Son anda idare binasının önündeki bayrak direğindeki bayrağın renginin biraz solduğu fark edilir. Okul müdürleri gösteri uçuşlarını planlarken, kampın baş makinisti ve idari amiri Fikret Açıl müstahdemlere bayrağın değiştirilmesini söyler. Yeni bayrak getirilir. Tam o sırada Fikret hocanın oğlu Alpay ortalıkta görülür. Fikret hoca oğluna sıkı sıkı tembih eder buraya gelme, diye. Bu sırada bayrağı değiştirenler, bayrak ipine fazla asılırlar ve ipi koparırlar.
Haber gelmiştir. Konuklar Eskişehir’den hareket etmişler, İnönü’ye yaklaşmaktadırlar. Bayraksız tören olur mu? Fikret hoca yeni ipin derhal takılmasını ister. Kampın en büyük merdiveni getirilir ama kısa kalmıştır. Fikret hoca çok sinirlenir. “Rezil olacağız” der. Bu sırada oğlu Alpay idare binasına girmek üzeredir. Hemen onu yakalar. Sana buralarda dolaşma demedim mi? diyerek azarlar. Alpay “içerden, testi’den soğuk su içecektim” der.
Hemen kampın kamyoneti bayrak direğinin yanına getirilir, üzerine çıkılır ama nafile yetişmek mümkün değil. Kamyonetin üzerine merdiven çıkartılır. Dayanağı olmayan merdiven tehlike yaratmaktadır. Fikret hoca “olmaz” der, “önce emniyet”. Gözü binanın yanında oğluna, Alpay’a takılır. Tam kızmak üzeredir, Alpay “Baba, bana gazoz alırsanız o ipi yukarıdan geçiririm” der. Fikret hoca şaşırır tam kızacakken bir öneri gelmiştir. İpi yukarıya takmak! Çaresiz, “gel de geçir” der.
Küçük Alpay bir koşu gelir, müstahdemlerin elinden ipi alır. Ucunu dişleriyle sıkıştırdığı gibi, fırlar direğe, tırmanmaya başlar. Tepeye varınca ipi delikten geçirmesi ve inmesi bir olur. Herkes şaşkınlık içerisindedir. Uzun süre uğraştıkları işi Alpay on saniyede halletmiştir. Değil bir gazoz, o yaz tüm gazozlar beleşe gelmiştir.
*
ÖZCAN YAYKIN AĞABEYİMDEN
Yıllardır özenle biriktirdiğim THK fotoğraflarının bir bölümünde İnönü’de, Türkkuşu’nda ve Genel Merkez binası önlerinde dev tiptanklar (Harici yakıt depoları) görürdüm. Jet uçaklarında kullanılan bu tiptankların buralarda ne işlerinin olabileceğini sorar dururdum kendime. Eski fotoğraflardan üzerlerinde yazılanları deşifre etmeye çalışırdım.
Şehit Avni Yaykın hocamızın albümüne bakarken, oğlu Özcan Yaykın ağabeyimin ağzından kumbaralar lafı dökülüverdi. Hemen atıldım, kumbara mı dediniz? “Evet” dedi Özcan ağabeyim “biz küçükken bu kumbaralara bozuk paralar atardık. Sonra da keşke bu kumbaralar bizim olsa diye hayal kurardık. Yıllardır soru işareti olarak aklımda kalan konu, bir sohbet anında ortaya çıkıvermişti. 1935 yılı sonrası “Hava tehlikesini bilenler” kampanyası kapsamında bu dev kumbaralar yapılmış. Ne demişler çok okuyan mı bilir, Yoksa çok (gezen) yaşayan mı? Özcan ağabeyim o yıllara ait birçok güzel hatırayı benimle paylaştı. Kampın arka tarafında yapılan piknikleri, Özellikle piknikte yenen köylü kavunlarını, tüfekle yapılan bıldırcın avlarını, annelerden gizli gidilen havuz sefalarını.
EVLENME YASAĞINA BULUNAN ÇÖZÜM
Türkkuşu’nda renkli kişiliği ve esprileriyle çok sevilen Sepici hocamızın ilginç anılarından bir tanesi unutulacak cinsten değil, şöyle ki. Mehmet Sepici eşi olan sevgili Mürvet ablamıza âşıktır ve evlenmek istemektedir. Ancak bir engel vardır, o yıllarda öğretmen olmayan ama kurumda çalışan öğretmen adaylarına evlenme izni yoktur. Ne zaman kadrolu öğretmen pilot olunursa, evlenmek de serbest olmaktadır.
Öğretmenliğine az bir süre kala, ailevi nedenlerle nikâh kıymak ister ve o sıralarda Türkkuşu Genel Müdürü olan Cemal Uygun hocaya giderek “ Sabiha hanım nikâh şahidim olacak, diğeri de siz olur musunuz? “ der. Sabiha Gökçen’in adını duyan Cemal hoca tabii der. Sepici hoca bu sefer de Başöğretmen Sabiha Gökçen’e giderek. “Cemal Uygun hocam nikâh şahidim olacak, sizde eşimin nikâh şahidi olur musunuz?” der. Sabiha Gökçende çok sevdiği Cemal hocanın adını duyunca, memnuniyetle der. Ve Sepici hoca evlenir.
Durumu bilmeyen diğer öğretmen adayları şaka yollu Sepici hocayı şikâyet edeceklerini söylerler. Mehmet Sepici de nikâh fotoğraflarını çıkararak gösterir. “Sıkıysa şikâyet edin. Kimi kime şikâyet edeceksiniz.” der. Fotoğraftaki nikâh şahitlerini görenler şok olurlar. Şaka geri tepmiştir.
*
SEVAL ESENGİL VE CENGİZ UYGUN AĞABEYLERİMDEN
İş ve aile yaşamını çok iyi kaynaştıran mükemmel insanlardır havacılar. Bu hem askeri havacılarda hem de sivil havacılarda böyledir. Şehit Mehmet Esengil hocamızın oğlu sevgili Seval Esengil ağabeyim anlatmıştı. Babama o kadar çok yalvarmıştım ama bir türlü ikna edememiştim. Bir gün yanımda Cemal Uygun amcanın oğlu Cengiz Uygun olduğu halde, birlikte yalvardık. Peki dedi ve bizi Magister’in arka koltuğuna oturttu. Bizi birbirimize sıkıca bağladı ve havada bir tur attırdı. Bakın hala o uçuşu anlatır dururum.
Bence en güzel olan da, o yıllara özgü paylaşımlar. En küçüğünden, en büyüğüne hep birlikte olmak, sevgi ve saygıyla. Böbürlenmeden, alçak gönüllülükle.
*
SABİHA GÖKÇEN HOCAMIZDAN
Atatürk’ün kızı Sabiha Gökçen. Türkkuşu’nun ve doğal olarak da İnönü’nün başöğretmeni. Herkesle sevgi dolu iletişim kurarmış. Öğrenci mübadelesi kapsamında Amerika’ya gidecek öğrencilerin ve öğretmen adaylarının başına mihmandar olarak görevlendirilmiş.1953 yılının ağustos ayında, Amerika’da Atatürk’ün kızı sıfatıyla üst düzey karşılama programı yaparlar. Sabiha Gökçen hocamız Amerikalılara “ burada havacı olarak bulunuyorum, lütfen havacı bir öğretmen gibi, ekibimle birlikte hareket etmeme izin veriniz ” der. Bir çiftlik gezisinde ise çok beğendiği bir at ile tur atar.
Ekip ruhu, paylaşım ve alçak gönüllülük. Havacıların ortak özeliklerindendir. Bizler yeni nesil havacılar, eskilerden çok şey öğrendik. Öğrenmeye devam ediyoruz. Tüm öğretmenlerimizi ve şahadete ulaşmış değerli büyüklerimizi, sevgi ve saygıyla anıyoruz.
Mustafa KILIÇ
Havacılık Tarihi Araştırmacısı – Yazar
sontayyareci @gmail.com