Suudi Arabistan Türkiye’den 100 adet Kaan Savaş Uçağı Satın Alacak mı?
Son günlerde ulusal ve uluslararası basında, kaynak olarak “Türkiye’den gelen doğrulanmamış haberlere göre” ifadesi kullanılarak, Suudi Arabistan’ın Türkiye’den 100’den fazla Kaan savaş uçağını satın almayı planlamalarına aldığına yönelik bilgiler yer alıyor. Kaan henüz prototip aşamasında ve seri üretime geçilmesi için birtakım aşamaların kaydedilmesi ihtiyacı bulunuyor. TUSAŞ’ın 2028 yılına başlangıç uçağı veya erken duhul 20 adet Kaan üretip Türk Hava Kuvvetlerine teslim etmesi hedefini gerçekleştirmesi gerekiyor.
Türk hava ve uzay sanayisi; kendi beşinci nesil savaş uçağı ihtiyacını karşılamaya yönelik Kaan geliştirme programına odaklı olarak, Türk Havacılık ve Uzay Sanayii (TUSAŞ) öncülüğünde hummalı bir çalışma yürütüyor. Dış satım olma olasılığı her zaman düşünülen ve program yöneticilerinin vizyonunda olan bir şeydi. Bununla birlikte, projenin henüz başlangıç aşamasında bu tür olası satış anlaşmalarının, Türkiye’nin devasa büyüklükteki bu milli programını başarıyla gerçekleştireceğine dair dış dünyanın ilgisini ve inancını göstermesi yönüyle değerli bir gelişme olarak görüyorum.
Suudi Savunma Bakan Yardımcısı Khaled bin Hussein Al-Biyari ve Suudi Kraliyet Hava Kuvvetleri Komutanı Turki bin Bandar Al Saud başkanlığındaki bir Suudi heyetinin Türkiye’ye yaptığı son ziyaret sırasında TUSAŞ, ASELSAN ve Roketsan yetkilileriyle yaptıkları görüşmeler esnasında olası bir satın alma konusunun gündeme alındığı anlaşılıyor.
Öte yandan öne sürülen Kaan satışı konusunda Suudi ve Türk yetkililerin resmi bir açıklama yapmamış olmalarını küçük bir ayrıntı olarak okumak gerekiyor. Henüz iki tarafı da resmiyette bağlayacak bir adım atmak bu aşamada doğru olmayabilir. Kaldı ki, Güney Kore ile Endonezya arasındaki KF-21 programı bağlamındaki anlaşmazlıklar dikkate alındığında, birçok şey etraflıca ve kapsamlı bir şekilde konuşulmadan, resmi bir satış anlaşmasından bahsedilmesi beklenmemelidir. Bununla beraber, 100 adet Kaan satış olasılığının taraflar arasında ‘gizli’ bir başlık olarak bundan sonraki savunma alanında gerçekleştirilecek görüşmeler esnasında gündemin başında tutulacağını öngörüyorum.
Dışarda yapılan değerlendirmeler de bu yöndedir. Örneğin, Aviation Week’ten Steve Trimble, Kaan’ın Suudi Arabistan’a satılma olasılığına ilişkin ilk haberlerin servis edilmesinin ardından yaptığı bir yorumda, “Suudi Arabistan’ın tek kelime etmediğini” ve “tarafların satışa ilişkin bir anlaşma imzalamaları için şartların henüz erken olduğunu” yazdı.
Suudi Arabistan Beşinci Nesil Savaş Uçağı Arayışını Sürdürüyor
Askerî kapasitesini güçlendirmek isteyen Suudi Arabistan’ın kaynak çeşitliliğine gitmek istediği, bu kapsamda Türkiye’den günü geldiğinde 100’den fazla Kaan savaş uçağını satın almayı gündemine aldığı anlaşılıyor. Öte yandan Suudi Arabistan; İtalya, İngiltere ve Japonya’nın kendi silahlı kuvvetleri için altıncı nesil bir savaş uçağı geliştirmek üzere birlikte hareket ettiklerini dikkate alarak, 2023 yılında, bu programda yer alan ülkelerle işbirliği çabalarını arttırma kararı aldı.
İngiltere, İtalya ve Japonya hükümetleri ile BAE Systems (İngiltere), Leonardo (İtalya) ve Mitsubishi Heavy Industries (Japonya) firmaları liderliğinde ilgili endüstri kollarını bir araya getiren Küresel Muharip Uçak Programının (GCAP – Global Air Combat Program); yeni nesil bir muharip uçak kabiliyetinin geliştirilmesinde ortak askeri ve endüstriyel hedefler üzerinde ilgili ülkelerin hükümetlerini de içine alan stratejik işbirliği yapmak üzere oluşturulduğu biliniyor.
Reuters’in haberine göre, geçen yıl Kasım ayında GCAP konsorsiyumu, on milyarlarca dolara mal olması beklenen bu projeye kaynak bulmak, geliştirilecek uçağın gelecekteki satışlarını garanti itmek için içinde Riyad’ın da bulunduğu yeni üyeleri arasına almak istediğini duyurmuştu. 2035’te altıncı nesil savaş uçağının ilk prototipinin ortaya çıkması, 2040+ yıllar ve sonrasında ortaya çıkabilecek tehditlere karşı bu yeni platformun cevap verebilmesi öngörülüyor. Aynı zamanda GCAP’ın katılımcı ülkelere, özellikle de savunma sanayilerine yeni satış olanaklarını da beraberinde getirmesi bekleniyor.
Suudi Arabistan Gerçekte Ne İstiyor?
Dışardan öylesine bakıldığında Suudi Arabistan; milyarlarca dolarını silah sanayisine, daha doğrusu silah satın almaya ayırmaktan çekinmeyen bir ülke görüntüsü veriyor. Petrol zengini bir ülke olmasının yanı sıra Arap dünyasında Mısır’la birlikte liderlik yönüyle saygın bir yere sahiptir. Körfez ülkeleri üzerinde nüfuzu yüksek ve gerektiğinde Arap dünyasının dinamiklerini harekete geçirebilecek iç ve dış dinamikleri devreye sokabilecek gücü ve birikimi bulunuyor. Bu bağlamda bağlantıları kuvvetli bir ülkedir. Tel Aviv’in Arap dünyasında neden Riyad’ı baş tacı ettiği, adımlarını, örneğin, İbrahim anlaşması için neden Suudi Arabistan’la işbirliğine önem verdiğini görmek bile bu ülkenin sahip olduğu konumu göstermesi açısından yeterlidir.
Suudi Arabistan’daki mevcut kraliyet rejiminin devamlılığı, güçlü bir savunma örgütlenmesinin ve güçlü bir ordunun varlığına bağlı olduğu söylenebilir. Esasında benzer rejim yapısına sahip tüm ülkeler için bu durum normal görülmelidir. Suudi Arabistan bu yönüyle bir istisna olamaz. Bununla birlikte Suudi Arabistan kendi milli ve yerli silah sanayisini kurmaya, altyapısını geliştirmeye gayret gösteren bir ülke olduğunu düşünenlerdenim. Petrol gelirlerinin bir gün biteceğinin ve artan nüfusunun zenginliğinin devamı ile iç/dış tehditlere karşı korunması (rejimin korunması yanında) için savunma ve orduya özel önem vermeye devam edeceğini söyleyebiliriz. Bu bağlamda Suudi Arabistan yönetimi için yeni nesil savunma teknolojilerinin transferi ve/veya gelişmiş silah sistem ve platformların ortak üretim fırsatları ülkenin geleceği için önemli görülüyor.
Riyad’ın; satın alma adımlarını ordusunu donatmanın yanında aynı zamanda savunma sanayisini yapılandırma ve geliştirme aracı olarak da kullanmak istiyor diye değerlendiriyorum. Bu bağlamdaki değerlendirmem bu ülkeye ilişkin okumalarımla birlikte, 2013 yılında Türkiye’yi ziyaret eden Suudi Arabistan Hava Kuvvetleri Komutanı ile yaptığım birebir sohbetlerimiz esnasında kendisinin vizyoner bakışının arkasında Suudi yönetiminin olduğunu müşahede etmemden de kaynaklanıyor. Dolayısıyla silah alma zorunluluğu kendi şartları içinde devam eden Suudi Arabistan, silah satıcısı ülkeler tarafından bir yönüyle ‘sağıldığının’ farkında olan bir ülkedir. Ancak kendi gerçekliği içinde bunu kabul etmek durumunda olduğunu, öte yandan savunma sanayisini geliştirecek her türlü hakiki desteğe ve işbirliğine açık olduğunu görmek gerekiyor. Nitekim Ankara’nın bunu gördüğünü değerlendiriyorum.
Kaan, Savunma Alanında Suudi-Türk İşbirliği İçin Ciddi Bir Açılım Fırsatı Sunuyor
Suudi Arabistan’ın geliştirilmekte olan 100 adet Türk yapımı beşinci nesil düşük görünürlüklü Kaan savaş uçağını satın almakla ilgilenmesini samimi, gerçekçi ve doğru bir hamle olarak okuyorum. Riyad’ın bu uçağı tercih etmesinin siyasi ve teknik nedenleri mutlaka vardır.
Birincisi, kaynak çeşitliliğidir. Riyad da Washington’a mahkûm bir ülke olarak kalmak istemiyor. Tedarikte kaynak çeşitliliğine gidiyor. Rafale ve Eurofighter adımlarını böyle okumak gerektiği kanısındayım. Suudi Arabistan, İngiltere öncülüğünde ilerlemekte olan GCAP konsorsiyumunda da bu nedenle yer almaya gayret gösteriyor olabilir. Her şeyden önce Riyad; beşinci nesil F-35 Lightning II’yi tedarik etmek zorunda olmadığını, bu uçağın önünü Washington açmazsa, başka alternatifleri olduğuna ilişkin mesaj vermek istiyor olabilir.
İkincisi, yakın dönem uçak ihtiyacını karşılamaktır. İşini şansa bırakmak istemeyen Riyad’ın Türkiye’den satın almak istediği Kaan’ın üzerine konan, konmakta olan kritik teknolojilerin olabildiğince Ankara’nın kontrolünde geliştirilmekte olduğunun farkında olduğunu değerlendiriyorum. 2040’lar ve sonrasında olabilirse altıncı nesil bir uçağı geliştirme programının içinde yer almayı planlayan Suudi Arabistan’ın yakın dönem için Türkiye ile işbirliği içinde hareket ederek kendi hava kuvvetleri için Kaan’ı ara çözüm uçağı olarak hareket tarzları içine dahil ettiğini söyleyebiliriz.
Üçüncüsü Türk savunma sanayisine duyulan güvendir. Türk savunma sanayii başkanlığının (SSB) ev sahipliğinde üç gün süren ikili savunma işbirliği görüşmelerinin ardından Türk medyası Suudi Arabistan’ın 2030’lu yıllara yönelik stratejik planları çerçevesinde 100 adet Kaan savaş uçağını jeti satın almayı planladığını duyurmasını sürpriz olarak görmememiz gerekiyor. Daha önce Vestel Savunma’ya Karayel SİHA’sı ile kapılarını açan Riyad, 2023 yılında da Baykar ürünü Akıncı SİHA’larını sipariş vererek Türk savunma sanayisi ürünlerine duyduğu güveni göstermişti. Akıncı siparişi “Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki en büyük savunma ve havacılık ihracat sözleşmesi” olarak tanımlanmıştı.
Şimdi sırada Kaan var. Türk savunma sanayisinin amiral gemisi olan bu büyük projenin ortağı olması bile, şimdiden 100 adet Kaan satın alma yolunda bir irade ortaya koyan, koyduğu iddia edilen Suudi Arabistan’ın attığı bu adımın arkasının gelmesi, Ankara-Riyad arasındaki siyasi, askeri ve stratejik işbirliğinin gelişimine bağlı olarak şekilleneceğini öngörüyorum.
Türkiye açısından bakıldığında, olası 100 adet Kaan satışı ne anlama geliyor?
Suudi Arabistan’ın olası 100 adet Kaan satın alma girişimine Türkiye açısından baktığımızda, bu projenin maliyeti göz önüne alındığında, finansman bağlamında dış satışların ana yüklenici TUSAŞ’a ve alt yüklenici ASELSAN, kısmen HAVELSAN dahil diğer hava savunma şirketlerimize önemli bir katma değer katacağını görmek gerekiyor. Kaan satış anlaşması, Türkiye’ye iddialı bu büyük uçak projesinde ihtiyaç duyduğu finansmanın bir kısmının karşılanması yanında bu ürünün dış pazarlarda potansiyel müşterilerle buluşmasında önemli bir katalizör olacağını değerlendiriyorum.
Her şeyden önce bu tür satış anlaşmaları aynı zamanda başlangıç yatırım ve ürün geliştirme giderlerinin düşmesini tetikleyici bir girdi olacaktır. Üretimde eşik değerinin aşılması için ölçek üretim gerekli sayısının üzerine çıkmak gerekiyor. Yapılan yatırımların geri dönüşü (return of investment – ROI) satılan uçak sayısı ile doğru orantılı olacağından, neticede ne kadar çok uçak satılırsa, o denli birim uçak maliyeti düşecektir.
Sözgelimi, Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu Kaan sayısı 200 ve birim maliyet de buna göre 200 milyon USD olacak ise, Suudi Arabistan tarafından 100 ilave Kaan satın alınması halinde, birim uçak maliyeti muhtemelen 150 milyon USD civarında olabilecektir. Eğer 1.000 adet Kaan dış satımı olursa, birim maliyet 75-100 milyon USD bandına düşürülebilecek, bu da hem Türkiye’nin kendi üretimi de olsa daha düşük bir harcama ile Türk Hava Kuvvetlerine beşinci nesil bir uçağı kazandırmasının önünü açabilecek hem de daha fazla ülkeyi Kaan satın alma yönünde cesaretlendirici bir rol oynayabilecektir.
Sonuç
Suudi savunma heyeti ile Türk savunma sanayisinin lokomotifleri arasında geçenlerde gerçekleştirilen üç günlük görüşmelerin ve yerinde ziyaretlerin meyvesini verdiği anlaşılıyor. Kaan satışı konusunda Suudi ve Türk yetkililerin anlaşmış olduklarını büyük oranda söyleyebiliriz. Şimdilik resmi anlaşma olmasa bile bu yönde tarafların ortaya koyduğu ortak irade, gelecek için umutlu olmamız sonucunu doğuruyor.
Neticede Riyad’ın olası 100 adet olduğu söylenen Kaan savaş uçaklarından satın alma kararı, her iki taraf için de ‘kazan-kazan’ bir işbirliğinin önünü açıyor. Türk savunma sanayisinin amiral gemisi olan bu programa içerde daha fazla güven duyulmasını, daha fazla yatırım yapılmasına dair SSB ve ilgili savunma sanayisi firmalarının daha da yüreklendirilmesi, içerdeki tüm paydaşları konsolide ederek aynı hedef doğrultusunda tam bir birleşmeye götürülmesi yanında uçağın gelecekteki dış satım olanaklarını arttırıcı bir fırsat olarak da görülmesi gerekiyor.
Aramızda Riyad’a ‘bizden’ almaz, gider yine ABD’den veya Avrupa ülkelerinden beşinci nesil savaş uçağı satın alır diyenlerimiz olabilir. Ancak, sizden 100 adet Kaan alma sözü veren, bu yönde yağmasa da gürleyen her başkenti Ankara mutlak bir surette ciddiye almalıdır. Kaldı ki Riyad; Karayel ve Akıncı ile Türk savunma sanayisine duyduğu güveni tam bir ciddiyetle göstermiştir.
Suudi Arabistan’ın jeopolitik, jeoekonomik ve savunma gerçeklikleri Türkiye tarafından realist bir paradigma çerçevesinde doğru okunduğu sürece, Ankara-Riyad hattının 100 adet Kaan’la birlikte en az 100 yıllık bir stratejik işbirliğinin kapısını sonuna kadar aralayacağına inanıyorum. Bu 100 yıllık fırsatı her iki tarafın da doğru okumakta olduğunu, adımlarını hesaplı ve kararlı bir şekilde birlikte işbirliği içinde attıklarını, satış anlaşmasını resmi olarak imzalamamış olmalarını da bununla ilişkili stratejik bir karar olarak gördüğümü belirtmek isterim.
Yazının devamı için; TIKLAYINIZ