“Aslında ‘askıya alındı’ denmesine rağmen Savunma Bakanı Sn. Akar “çıkarılmıştır” diye açıklama yapmıştır. Peki, ABD niçin böyle davranmaktadır? Bundan sonra bu konu ile ilgili ne gibi gelişmeler olabilir?
Öncelikle ABD’nin niçin böyle davrandığını anlamaya çalışalım. ABD’nin 2012’den itibaren Suriye’de PKK/PYD’ye silah yardımında bulunması, FETÖ terör örgütü başının ABD’de yaşaması, Rahip Branson krizinde Türkiye’ye ekonomik savaş uygulaması ve en son S-400 tedariki nedeniyle F-35 programında Türkiye’yi askıya aldığını açıklaması, Türk-ABD ilişkilerinde problem sahaları olarak ön plana çıkmaktadır. Aslında bunlara, Türk halkı üzerinde derin infial yaratan ABD’li yetkililerin açıklamaları, bir önceki ABD Sav. Bak. Shanahan’ın mektubu ve bazı lobilerin esiri haline gelmiş senatörlerin kanun tasarıları dahil edilmemiştir.
ABD’nin Suriye’de PKK/PYD’ye silah yardımı ve bir terör devleti kurdurma gayretleri ile FETÖ terör örgütü başının ABD’de bulunma konusu Obama döneminden Trump dönemine intikal eden politikalar olarak görülebilir. Ancak, Trump döneminde, hem bu politikalara devam edilmiş, hem de, Türk-ABD ilişkileri sürekli gerilemiştir. Sadece, en son dönemde, Haziran sonunda Japonya’da yapılan G-20 zirvesinde, Trump Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşerek olumlu mesajlar vermiştir. Hatta, ABD’nin F-35 kararından sonra, T.C. Dışişleri Bakanlığı “G-20 zirvesinde mutabık kalınan konulara uyulmasını bekliyoruz” diye açıklama yapmıştır. Ayrıca, Pentagon’un F-35 ile ilgili açıklamasından sonra, Trump Türkiye’nin F-35 programından çıkarılması ile ilgili nihai kararın verilmediğini açıklamıştır. Bu ise bize, Beyaz Saray ve Pentagon’un bu konuda ayrı düşündüğünü göstermektedir.
ABD 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Ukrayna ve Gürcistan’ın AB ve NATO saflarına çekmek için yoğun çaba harcamaktadır. Bunun için ABD, AB ve NATO Ukrayna ve Gürcistan ile özel politika ve ilişkiler geliştirmiş, halen de geliştirmektedir. Bu ülkeler için birinci hedefin AB ikincisi ise NATO’ya alınmasıdır. Bu gayretlerin amacı ise, Rusya’nın soğuk savaş döneminde olduğu gibi çevrelenmesidir. ABD’nin Ukrayna ve Gürcistan politikaları göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye ile son zamanlarda yaşadığı sorunlara anlam verilememektedir. ABD, Türkiye ilişkilerini artırması gerekirken, ısrarla ABD içerisinde bulunan bazı grupların Türk-ABD ilişkilerinin kötüye gitmesi yönünde çabalarının olduğu izlenimini bırakmaktadır. Çünkü ABD’nin bu politikalarının başka bir izahının bulunduğunu açıklamak da zorlanmaktayız. Bu grupların kimler olacağı yönünde akıl yürütecek olursak, söz konusu grup veya oluşumların şu şekilde olabileceği öngörülmektedir. Birinci grup, ABD yönetimi içerisinde, ABD’nin Türkiye ile ilişkilerinin bozulması ve Türkiye-Rusya yakınlaşmasını öngören Rusya yanlısı bir damar veya oluşumdan bahsedilebilir. Çünkü muhtemel grubun varlığı ile ilgili olarak ABD Başkanı Trump’ın seçim kampanyasından başlayarak birçok dava açılmış, bir kısmı da halen devam etmektedir. İkinci grubun ise Rahip Branson krizinde olduğu gibi, dini mülahazaları ön planda tutan, Türkiye’nin İsrail politikalarını hedef alan evenjelist ve neo-con yapılardan oluştuğu düşünülmektedir. Çünkü Türk-ABD ilişkilerinin son yıllarda sistematik bir şekilde geriye gitmesinin izahı uluslararası ilişkiler disiplinleri ile bağdaşmamaktadır.
Peki, bundan sonra neler olabilir? Türkçede bu durumu anlatan birçok deyim vardır, bunlardan en yaygın olanı “kötü komşu insanı mal sahibi yapar” ve “her şerden bir hayır doğar” deyimleridir. Çünkü tıpkı 1975’te uygulanan ambargonun akabinde, 1976 yılında nasıl, şu anda bir dünya devi olan ASELSAN kurulmuşsa, bu olay Türkiye’ye “Milli Muharip Uçağı” projesinde ivme kazandıracaktır. 2023 yılında konsept uçuşu planlanan, daha sonra 2025 yılına ertelenen “Milli Muharip Uçağı” projesi şu anda ön plana çıkmıştır. Uçağın dizaynı belirlenmiş ve bu yıl Paris Air Show da mock-up (maket)i sergilenmiştir. Avionik yazılım ve mühimmatları konusunda Türkiye kendi kendine yeter bir duruma gelmiştir. Geriye sadece uçağın motoru kalmıştır. Aslında Türkiye yıllardır jet ve helikopter motorlarının yenileştirilmesinde de bir hayli yol almıştır. Ayrıca bu tür büyük projeler tüm bileşenleri ile planlandığından, motor konusunda da bir hayli yol alınmış olabileceği, alternatif olarak ise ikinci bir ülkeden alınacak motor ile, Milli Jet Uçağı projesinde bir hayli ilerleme sağlanacağı düşünülmektedir.
Bu konu ile ilgili yaşanacak ikinci gelişme ise, Türkiye’nin F-35 uçaklarının yerine ara çözüm olarak envantere alacağı uçak tipi ile ilgilidir. Rusya, bu kararın akabinde, hemen Türkiye’ye SU-35 uçakları verebileceğini, daha önceleri de SU-57 uçaklarını verebileceğini belirtmişti. Çünkü Avrupalı üreticilerin ürettikleri uçaklar F-16 muadili olduğundan, ihtiyaçlar Rusya veya başka bir ülkeyi işaret etmektedir. Trump S-400 krizinden sonra sürekli Obama yönetimini suçlayarak, Türkiye’ye Patriot verilmemesi nedeniyle, Türkiye’nin S-400 tercihini yaptığını belirtmektedir. Bizim daha önceleri belirttiğimiz bir konuyu tekrar hatırlatmak istiyoruz. Eğer Trump yönetimi F-35 ile ilgili karardan vazgeçmezse, kendisinden sonra gelen ABD yönetimi, tıpkı kendisinin yaptığı gibi Trump yönetimini suçlayacak ve Patriot sistemleri ile F-35 leri ücretsiz vermek zorunda kalabileceklerdir.
F-35 krizi ile ilgili olarak NATO Genel Sekreteri’nin Türkiye’ye net destek vererek “Türkiye’nin bir müttefik olarak, NATO için S-400lerden daha fazla anlam ifade ettiğini” belirtmiştir. Önümüzdeki günlerde hem F-35 programında bulunan ülkeler, hem de NATO’nun diğer üyeleri tarafından Türkiye’ye destek açıklamalarının gelmesi beklenmektedir. Çünkü Sn. Akar’ın belirttiği gibi F-35 krizi NATO’nun güney kanadında da bir boşluk yaratacak, muhtemel olarak “Transatlantik Bağının” zayıflamasına da neden olabilecektir.
Sonuç olarak ABD’nin tek taraflı aldığı ve Başkan Trump tarafından henüz tam olarak karar verilmediği belirtilen, “Türkiye’nin F35 programında askıya alındığı” kararının tekrar gözden geçirileceği ve Türkiye’nin bir türlü programda kalacağı öngörülmektedir. Ancak her şeye rağmen ABD bu kararından dönmediği takdirde, Türkiye’nin de; uçuşların kısıtlanmasından, üstlerin kullanılmasına kadar bir çok karşı tedbiri krizi yönetimi esaslarına göre gerektiğinde uygulayabileceği, kendi savunma ihtiyaçlarını gidermek için yeni arayış ve işbirliklerine gideceği unutulmamalıdır.