Gökyüzüne bu kez daha dikkatli bakın çünkü her an üstünüzden pır pır bir uçağın içinde Zafer Algöz geçebilir. Neden mi? Çünkü havada olmanın gerçek özgürlük olduğuna inanan ve pilot olmanın hayalini kuran bu adam, içinde saklı kalan yanını gün yüzüne çıkarıyor. Ünlü oyuncu Elele dergisine konuştu. Cem Talu’nun fotoğrafları ile Ece Üremez’in Röportajı;
Hezarfen Havaalanı’nda buluştuğumuzda aklımızda sadece uçmak vardı. Keza çekim hikayemizin başrolündeki isim Zafer Algöz olunca kimse de bizden ayaklarımızın yere basmasını beklememeli değil mi?
Tiyatro oyunları başta olmak üzere rol aldığı komedi filmleri ve dizilerle kaleyi içten fetheden başarılı oyuncunun bugüne dek saklı kalan yanının ne olduğunu sorduğumuzda en büyük hayalinin pilot olmak olduğunu, en büyük tutkusunun da uçmak olduğunu öğrenmiştik.
Bu sözler ağzından çıktığı an hayalini bir günlüğüne de olsa gerçek kılmak ve karakterinin bilinmeyenlerini keşfetmek farz olmuştu.
Onun ruhunun gizli kalmış yanı, özgürlüğüne olan düşkünlüğüydü. “Uçmak çok güzel bir duygu benim için. Çocukluğumdan beri ne yükseklik ne de uçuş korkum oldu. Tam tersine bunlar hoşuma giden şeyler. Hedefim ise genelde erkek çocuklarının hayali olan savaş uçağı pilotu olmak değil yolcu uçağı pilotu olmaktı. O zamanki prosedüre göre de sivil havacılık yasası henüz Türkiye’de çıkmadığı için Türk Hava Yolları’nda pilot olmak istiyorsanız önce Hava Harp Okulu’na girmeniz gerekiyordu.
Ben de kendime bu hedefi koymuştum. Bir taraftan tiyatro ile ilgilenip öbür taraftan acaba nasıl havacı olurum, bunların hesabını yapıyordum. Pilot olmak benim için hayalden öte gerçek bir hedefti.”
AİLEM BENİ PİLOTLUK HAYALİMDEN VAZGEÇİRDİ
Bu yolda ilerlemek adına neler yaptığını soruyorum; “Hava Harp Okulu’nun birinci imtihanına girdim. İkincisine gitmeden önce annem ayıldı bayıldı; ‘uçaklar düşüyor, oğlum ölecek’ diye beni vazgeçirdi. ‘Aman oğlum, sen git tiyatro oyuncusu ol’ dediler.
Ailemin beni vazgeçirmesiyle ben de idealimden vazgeçtim. Ama yıllar geçse de hevesim hiç sönmedi, uçaklarla ilgimi hiç kesmedim. En nihayetinde de bir simülatör aldım. Boeing 737, 400 ve 800 serisini yaklaşık 1,5-2 yıl uçurdum. Evi havaalanına çevirdim. Devamlı anonslar ve uçak sesleri duyulurdu evin dışından.”
Peki, neydi Zafer Algöz’ü uçuşa bağlayan? Şu sözlerle anlatıyor: “Sürat, özgürlük, gökyüzünde olmak…
Belki de uçaklar zeplin gibi ya da balonlar gibi çok yavaş giden nesneler olsa benim için bu kadar enteresan olmayacak. Uçağın kalkışı, inişi, özellikle tehlikeli havalardaki inişi çok hoşuma gidiyor.”
TRABZON’UN YERİ BENDE AYRI
Belki de sürati o kadar hissetmediğinden olsa gerek diye düşünüyorum. Babası devlet memuru olduğundan Türkiye’de birçok yeri dolaşan Zafer Algöz, ilkokulu Trabzon’da okuduğundan mıdır bilinmez, şehrin hayatındaki yerinin bir başka olduğunu söylüyor.
Ortaokul ve liseyi Bursa’da, konservatuvarı ise Ankara’da okuduktan sonra İstanbul’a gelen oyuncu, çocukluğundan itibaren kazandığı deniz kültürünü ve sevdasını Trabzon’un insanına borçlu olduğunu da ekliyor.
HAYATIMI BEŞİKTAŞ MAÇLARINA GÖRE PROGRAMLIYORUM
Televizyonda en çok canlı sportif karşılaşmaları seyretmekten keyif aldığını itiraf eden oyuncu için sadece futbol değil, iddialı gördüğü tüm spor müsabakaları bir rahatlama yöntemi olabiliyor.
Hal böyle olunca tutkuyla bağlı olduğu takımı Beşiktaş’tan da kelam etmeden olmuyor: “Ben hayatımı Beşiktaş’ın maçlarına göre programlamaya çalışıyorum. Bir arkadaşım beni yemeğe çağırdığında o akşam Beşiktaş’ın maçı varsa o yemeğe gitmem.” Oyuncuya en çok neyi yapmaktan korktuğunu sorduğumdaysa şu cevabı alıyorum:
“Birinin hakkını yemekten, istemeden karşımdakini kırmaktan çok korkarım. Kimsenin hakkının bana geçmesini istemem.”
Bu sözleri duyunca nasıl bir ailede büyüdüğü ise ilk merak konusu oluyor: “Çok iyi bir ailede büyüdüm. Babam bir devlet dairesinde idareciydi, annem enstitü bitirmiş klasik bir ev hanımıydı. Benim dışımda iki tane de benden küçük kız kardeşim var. Annem, babam çok tatlı insanlardı, hayatımızı yönlendirmek anlamında bize çok olumlu katkıları oldu.
Babam Erzurumlu, annem Karslı. Memur ailesi olunca memleketin birçok yerini dolaştık. Her gittiğimiz yerde farklı bir kültür, farklı komşulukla gördük.
Mesleğim adına ailemden çok büyük destek gördüm. Ama çok istedi oyuncu olmamı.” Oyunculuk ilk ne zaman düşmüştü aklına?
“Ortaokulda rehberlik dersine giren bir hocanın sorusuyla başladı her şey. Kemalettin Tuğcu’nun bir oyunu için okulda roller dağıtılıyordu. Ben de o zamanlar arkadaşlarıma müdürün, öğretmenlerin taklitlerini yaptığım için hoca, ‘Kim oyunculuk yapmak ister?’ diye sorunca beni ittiler ortaya.
Hocanın da cesaret vermesiyle ilk rolümü aldım. Provalarda oyunu dramdan melodrama çevirdik.
Sıra genel prova aşamasına geldiğinde bizi izleyen çocuklar oyunu komedi gibi oynadığımızı söyledi.
Hoca da, ‘Yapın göreyim’ dedi. Kadın yerlere yattı gülmekten ve ‘Aferin çocuklar, böyle daha güzel olmuş, biz bunu komedi olarak oynayalım’ dedi.”
Aynı öğretmenin Zafer Algöz’ü Bursa Devlet Tiyatroları’nın gençlik ve çocuk tiyatrosu kurslarına yönlendirmesiyle oyunculuk serüveni gerçek anlamda başlamış. 300 kişinin katıldığı ve sadece 30 kişinin seçileceği sınav günü geldiğinde katılanlar arasında en küçük kendisinin ve Erkan Can’ın olduğuna tanık olmuş. 15 yaşından beri arkadaş olan ikili imtihan günü de bir aradaymış. “Bize, ‘18 yaşından büyük olmanız lazım’ dediler. Ama komisyonda olan Kenan Işık; ‘Bu çocukların ikisi de yetenekli, misafir olarak alalım. 18 yaşında geldiklerinde bir daha imtihana girerler, o süreçte belki sıkılır vazgeçerler, karşılıklı görmüş oluruz’ dedi ve teklifi kabul edildi.
Daha bir ay geçti geçmedi bir anda, ‘Gel, seni sahneye çıkarıyoruz’ dediler. Böylece, 16 yaşımda çok büyük oyuncuların olduğu bir oyun ile Devlet Tiyatrosu sahnesine çıktım.”
İLK HEDEFİM UZAKDOĞU OLURDU
Ailede dört çocuğu ve eşi dahil kendisinden başka kimsenin uçak merakı olmadığını belirten Algöz, “İlk zamanlar bu yolu seçmediğim için üzüldüm ama hayatın içinde yaş aldıkça bu tutku kenarda eski bir aşk gibi yaşamaya devam ediyor” diyor.
Pilot olsaydı ilk hedefinin Uzakdoğu ülkeleri olan Çin, Japonya, Tayland, hatta izin verseler Kuzey Kore’ye gitmek olduğunu anlatıyor.
KENDİ HALİMDE BİR ADAMIM
Her defasında bambaşka karakterlerle karşımıza çıkan ve bir öncekini unutturan Zafer Algöz, gerçekte, yani evinin kapılarının ardında nasıl bir karaktere sahip dersiniz?
“Kendi halimde bir adamım. Odama çekilirim. Ya bir şeyler okur ya da film izlerim. Çok cevval bir adam değilim ev içinde. Daha çok oturmayı tercih ederim. Beni rahatlatan bu çünkü.”
DÜNYANIN EN BÜYÜK YOLCU UÇAĞINI KULLANMAK İSTERDİM
Küçük yaşta büyük tutkularla yola çıkan bir adamın uçmak ruhundaki hangi yanı tetikliyordu, aklıma takılıyor. “Özgürlük… Müthiş bir duygu. Bir insan uçmaktan nasıl korkar anlamıyorum. Paraşütle atlayamam, köprüden aşağı bungee jumping yapamam, 300 metre yükseklikte bir tahtanın üzerinde yürüyemem deseler anlarım ama uçaktan nasıl korkar bir insan aklım almıyor.”
Pilot olmayı seçseydi nasıl bir hayatı olurdu? “Bir kere Airbus A380 kullanmak isterdim. Dünyanın en büyük yolcu uçağı. Çok büyük bir mutluluk olmalı onu kullanmak. Teknolojisi bile insanı mutlu etmeye yeter. Benim için çok özel bir ilgi alanı. Koskoca çelik yığınını adam nasıl havaya kaldırıyor buna bizzat tanık olmak harika bir duygu olmalı.”
Pilotlar çapkınlıklarıyla meşhurdur. Peki, Zafer Algöz’ün düzenli bir hayatı olur muydu? “Ne çapkınlığı, mecbursun düzenli olmaya. Havacılıkta artık o kadar sıkı kurallar var ki! 40-50 milyon dolarlık uçağı kolay kolay herkese teslim etmezler. Bütün sivil havacılık şirketlerinin kendi özel denetim sistemleri, gizli müfettişleri var. Yolcu gibi uçağa binip pilotla, personelle ilgili görüşlerini yazıyorlar. Gerekirse kimliklerini gösterip alkol muayenesi, uyuşturucu kontrolü yapmak için kan örneği alıyorlar. Bizde zannediliyor ki yukarıda kaptanlar içip parti yapıyor.” (Hürriyet)