Perşembe, Ocak 9, 2025

BU HAFTA İLK 5 HABER

Benzer Haberler

Havalimanlarında hedef: Net sıfıra üç adım

ABD merkezli Havalimanları konusunda küresel danışmanlık hizmeti veren Landrum & Brown’ın sürdürülebilir havalimanları uzmanı Sara Christen, üç temel konuya odaklanmanın havacılık endüstrisinin karbon emisyonlarını azaltmasına yardımcı olacağını söyledi.

Bugün havacılık sektöründe yer alan veya havalimanı işleten herkes için en önemli konuşma konusu sektörün küresel ısınmaya katkısı ve karbon emisyonlarını nasıl azaltabileceğimiz ve genel sürdürülebilirliğimizi nasıl geliştirebileceğimizdir.

ACI’nın 2050 yılına kadar uzun vadeli Net Sıfır Karbon hedefine ilişkin 2021 yılındaki dönüm noktası niteliğindeki duyurusu ve IATA’nın geçen yılki duyurusu, küresel havalimanlarının ve havayollarının 2050 yılına kadar net sıfır karbona ulaşma kararlılığını gösterdi. Bu olumlu bir adım olmakla birlikte, daha fazlası da yapılmalı.

Çoğunlukla en tartışmalı argüman havacılıkta karbon emisyonlarını azaltmanın imkansız olduğu yönünde. Bu, endüstrinin küresel karbon emisyonlarının yaklaşık %2’sine katkıda bulunan ağır bir kirletici olarak tarihsel algılarına dayanmaktadır. Yenilikçi teknolojinin ve yeni çözümlere sürdürülebilir odaklanmanın bir sonucu olarak bu gerçeklerden çok uzaktır.

Landrum & Brown, dünya genelindeki büyük havalimanlarında yolcu başına enerji kullanımını (EUP) takip ediyor.  EUP, havalimanlarındaki toplam yıllık enerji kullanımının toplam yıllık yolcu sayısıyla karşılaştırılmasıdır. Pandemiden önce verilerimiz olumlu ilerleme gösteriyordu. Aradan geçen dönemde önemli miktarda havaalanı büyümesine ve 2019’da dünya çapında rekor yolcu trafiğine rağmen, EUP aslında %20 oranında düşüş gösterdi.

Peki bu nasıl mümkün oldu? Havalimanları, aydınlatmanın güncellenmesinden mekanik sistemlerin değiştirilmesine kadar karbon emisyonlarını azaltmak için mekanik sistemlerden faydalandı.

Bu ilerlemeye rağmen salgının bu gidişat üzerinde etkisi olduğu yadsınamaz. Pandemi sırasında havalimanlarının açık ve çalışır durumda kalması ve yolcu sayısının rekor düşük seviyelere ulaşmasıyla veriler, EUP’nin bunun sonucunda %8 ila %9 arttığını gösteriyor.

Sektör pandemiden kurtulmaya devam ederken, bu eğilimi tersine çevirmek ve emisyonları azaltmaya yönelik artan çabalara geri dönmek, özellikle de çoğu havalimanın ‘kolay’ seçenekleri ele aldığı bir dönemde zor bir görev gibi görünebilir, ancak bunu yapmamamız kritik önem taşıyor.

Önümüzdeki aylarda ve yıllarda havalimanlarının hedeflere ulaşmak için uygulama konusunda önemli kararlar alması gerekiyor. Bu her zaman basit olmayacak, ancak burada pek çok teşvik var.

Halihazırda birçok havalimanı, sağlam sürdürülebilirlik stratejileri geliştirmek, iddialı ancak ulaşılabilir emisyon hedeflerini ana hatlarıyla belirlemek ve yeni, ortaya çıkan çözümlerin benimsenmesini içeren uygulama planları tasarlamak için Landrum & Brown gibi planlama firmalarıyla çalışıyor.

Bu havalimanları, net sıfıra ulaşabilecekleri ve endüstrimiz ve gezegenimiz için daha sürdürülebilir bir geleceğe katkıda bulunabilecekleri inancıyla hareket ediyor. Her havaalanının bunu nasıl yapacağı farklı olacaktır ancak odaklanılması gereken üç temel alan olduğunu görüyoruz.

Öncelikle havalimanlarının yolcu başına enerji kullanımını nasıl azaltabileceklerini bulmaları önemli olacak. Göz önünde bulundurulabilecek başka ölçütler de vardır; ancak bu, enerji kullanımının izlenmesi ve kıyaslanması konusunda ticari hizmet veren havalimanları arasında ‘ortak bir payda’ oluşturmak için en iyisidir.

EUP, havalimanları arasındaki son derece değişken yaş, büyüklük ve tesis sayısını denklemin dışında tutuyor. Bu aynı zamanda önemlidir, çünkü havaalanlarının daha fazla toplam enerji kullanmaları nedeniyle onları ‘cezalandırmadan’ olması gerektiği gibi büyümesine ve genişlemesine olanak tanır.

Bir sonraki adım olarak havalimanlarının, güneş enerjisi, mikro şebekeler ve jeotermal enerji kaynakları gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının ve ölçeğinin arttırılması gibi genel enerji verimliliğini artırmak için ‘önemli meyvelerle – high-hanging fruit’ nasıl başa çıkacaklarını düşünmeleri gerekiyor.

İkinci olarak, dünya genelindeki havalimanlarının, sürdürülebilir havacılık yakıtlarını (SAF’ler), hidrojeni ve yakında piyasaya çıkabilecek diğer yakıtları nasıl benimseyeceklerine hazırlanmaları gerekiyor.

Tedarik zinciri sorunlarına ve SAF’ın dünya çapında Jet-A kadar popüler olmasını engelleyen mevcut altyapı yatırımı eksikliğine rağmen, değişim çok daha erken gerçekleşebilir. Artan ivmeyi görmek için Virgin Atlantic’in Kasım ayında %100 sürdürülebilir yakıtla yaptığı transatlantik uçuşuyla ilgili etkinliklere bakmamız yeterli.

Önümüzdeki yıllarda gözlemlenmesi ilginç olacak şey, havayolları ve havalimanları arasındaki, SAF destekli uçakların altyapısının nasıl finanse edildiğine dair ilişkidir.

Sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmak için bu tür tartışmaların süreci geciktirmesine izin veremeyiz. Havalimanları, geleneksel uçak yakıtından geçişin nasıl yapılandırılması ve uygulanması gerektiğini belirlemek için artık kiracılar ve paydaşlarla birlikte çalışmaya başlamalıdır.

Son olarak ve en zorlu husus ise Kapsam 3 emisyonlarını azaltmaya yönelik net bir plana sahip olmaktır. Bunlar, bir havalimanındakii kiracı, yolcu ve ziyaretçi faaliyetleri ve operasyonlarının bir sonucu olan sera gazı emisyonlarıdır; bunlar, havalimanının doğrudan kontrolünün ötesindedir. Buna, uçak ve yer destek ekipmanlarının havayolu operasyonları, kiralık araba şirketleri gibi diğer kiracılar ve taksi ve binek araçları da dahildir.

Bir havaalanının Kapsam 1 ve Kapsam 2 emisyonlarının kontrolü olmasına ve azaltımları kolayca planlayabilmesine rağmen, bunlar genellikle bir havaalanının genel emisyonlarının küçük bir yüzdesini oluşturur. İşte zorluk burada yatıyor. Kapsam 3 emisyonları genellikle bir havalimanının karbon ayak izinin en büyük yüzdesini oluşturduğundan, bunların azaltılması havalimanının çevre üzerindeki etkisinin azaltılmasında en güçlü etkiye sahip olacaktır.

Bu kolay bir çözüm değil ve önemli paydaş katılımı ve planlama gerektiriyor. Dünyada bu konuda başarılı olan birkaç havalimanı var; Dallas/Fort Worth Uluslararası Havaalanı (DFW), San Diego Uluslararası Havaalanı (SAN) ve Vancouver Uluslararası Havaalanı (YVR). Ancak bunun üstesinden gelmek için hâlâ birleşik bir yaklaşım oluşturma fırsatı var.

Son yıllarda Chicago O’Hare Uluslararası Havalimanı (ORD) ile sürdürülebilirlik yolculuğunda yaptığımız çalışmalardan özellikle gurur duyuyoruz.

O’Hare’in 2003 yılından bu yana sürdürülebilirlik konusunda sektör lideri olduğu tartışmasız. ABD’deki bir havalimanı için ilk sürdürülebilir tasarım ve inşaat kılavuzu ve ilk proje derecelendirme sistemiyle öncülük yaptı. Öncü sürdürülebilirlik girişimleri arasında, havaalanının batısındaki 16 dönümlük arazide uzun otlar da dahil olmak üzere bitki örtüsünü yönetmek için pestisitler yerine keçi ve koyun sürülerinin otlatılması da yer alıyor. Otlayan bir sürü her havaalanı için uygun olmasa da, yarın için ihtiyaç duyulan kalıpların dışında düşünme tarzını gösteriyor.

Chicago Havacılık Departmanı, yakın zamanda açıklanan Terminal Alanı Planı (TAP) ve Chicago’nun verimli ve erişilebilir bir uluslararası geçiş kapısı olacak modern bir havaalanına yönelik vizyonu olan O’Hare 21 Programı ile geleceğe doğru ilerlerken, sürdürülebilirlik de gündemde olmaya devam edecek. hem tasarım hem de inşaat süreçlerinin yanı sıra işletme ve bakım boyunca bir önceliktir.

Bu alandaki bir diğer lider ise, beş havalimanının tümü için sürdürülebilirlik planlaması yapan Abu Dhabi Havalimanı Şirketi (ADAC). Abu Dabi Uluslararası Havaalanı (AUH) için Havaalanı Master Planının kapsamlı bir incelemesini, doğrulanmasını ve iyileştirilmesini gerçekleştirmemiz konusunda bize bilgi verildi. Bu havalimanı, terminal, destek tesisleri, kamu hizmetleri ve kara tarafı master planlarına yönelik gelişmiş planlamayı içeriyordu.

ADAC’ın sürdürülebilirlik hedefleri, sürdürülebilirlik uygulamalarının en yüksek ve en iyi standartlarında gerçekleştirilecek yönetim, operasyon, bakım, planlama, tasarım ve inşaatın tüm yönleri için geliştirilmiştir. Bu program, personel, kiracılar, yükleniciler ve seyahat eden halk için teşviklerle güçlendirilmek üzere tasarlanan hedeflerle birlikte, faaliyet düzeylerine bağlı metrik performans standartları oluşturdu.

Pek çok önde gelen havalimanının tasarım ve inşaatına kadar tüm planlama sürecini ilk elden görerek, gerekli ilerlemenin sağlandığından eminim.

COP28, havalimanı operasyonel iyileştirmeleri, havalimanları ve uçaklar için enerji dönüşümü ve genel olarak yenilikçi teknolojiler ile ilgili olarak gerçek dünyadaki havacılık endüstrisinin işe yarayan, neyin yaramadığı ve neden işe yaradığı örneklerini değerlendirme fırsatı sağladı.

İlerleme kaydedildi ancak özel işletmeler ile havacılık endüstrisi arasında işbirliği olmadan potansiyelimize ulaşamayız. Artık hepimizin harekete geçmesi gerekiyor.

 

 

ÇOK OKUNANLAR

WP Twitter Auto Publish Powered By : XYZScripts.com