Mülteciler de, sığınmacılar da sorun…
Sonucu her ne olursa olsun ülkemizin siyasi tarihinde önemli bir yer alacak cumhurbaşkanlığı seçiminin öncesinde en çok konuşulan konuların başında mültecilerin ve sığınmacıların varlığı oldu. Sözlüklere baktığımızda mülteci (refugee), bir başka yere ya da başka ülkeye zorunlu olarak sığınan kimse diye tanımlanırken, sığınmacı sözcüğünü de siyasal nedenlerle ülkesinden kaçıp ya da ayrılıp bir başka ülkeye sığınan kimse olarak tanımlanmakta. En büyük sorun olan düzensiz göç de şöyle anlatılabilir.
Bir ülkeye yasa dışı olarak giriş yapmak, bir ülkede yasa dışı şekilde kalmak veya yasal yollarla girip yasal süre içerisinde çıkmamak anlamına gelmektedir Türkiye Cumhuriyeti devleti egemenlik hakkını kullanıp vatandaşımız olmayan bu gibi kişilerin ülkemize girişini reddetmek ya da ikamet izninin sona ermesinden sonra bu kişileri kendi ülkesine ya da başka ülkelere gönderme hakkına sahip.
Tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de sığınmacılar ve mülteciler son yıllarda en önemli sorunlardan bir olmuştur.
Öncelikle Suriye’de çıkan iç savaştan kaçanlar, ardından Afganistan’daki karışıklıklardan sonra Taliban Rejimi’nin iş başına gelmesiyle vatanlarını bırakıp yurt dışına kaçanların başka ülkelerin yanı sıra en çok da ülkemize gelmesi bizim sosyal hayatımızı da alt üst etti.
Zorda kalana yardım etmek, aç kalanı doyurmak hem insanlığın hem de İslam dininin bir gereği. Sadece Suriyeli’lerin resmi sayısının 5 milyon olduğunu, yanı sıra dünyanın farklı ülkelerinden gelen ve gelmeye de devam eden sığınmacılar konusu bu gidişle başımızı ağrıtacak.
İzinli veya düzensiz olarak gelen yabancı sayısının 13 milyona kadar çıktığını ve bu sayının daha da artmasıyla ülkemizin bağımsızlığının ve bütünlüğünün zarar göreceğini söylemek hiç abartı olmaz.
Binlerce kilometre yolu aç susuz, ölüm tehlikesi altında gelip, Avrupa’ya gitmek isteyenler de engellendikleri için bizim topraklarımızda ikamet zorunda kaldılar.
Konunun yakın zamanda çözümlenmesi gibi bir durum yok. Binlerce insan farklı ülkelerden yola çıkıp, yeni bir yaşam için hayaller kuruyorlar. İşin en garip yanı da
amaçlarına ulaşmak için günler, hatta aylar boyunca yürüyerek geldikleri ülkelerden uçakla geri gönderiliyorlar. Bu onların belki de son yolculuğu oluyor.
Geri dönmemek için havalimanlarında direnen bu gibi yolculara uluslararası havacılık kuralları da sıkı müeyyideler uygulamaktan hiç de geri kalmıyor.
Havayolu şirketlerinin iki çeşit yolcusu vardır. Birincisi biletli ve vizesi tam olan yolcular, diğeri de de vizesi olmadan bir ülkeye gitmeye veya girmeye çalışanlar.
Bu tür yolculara havacılık literatüründe
INAD yolcu denir. Yönetmeliklere göre
INAD yolcu, gitmek istediği ülke tarafından girişine izin verilmeyen yolcular için kullanılan bir terimdir. Açılımı, ‘inadmissible passenger’ olarak geçer. Sivil havacılık kanunlarına göre, INAD edilen yolcu, hava yolu şirketi tarafından geldiği ülkeye geri götürülür.
Havalimanlarında geri gönderilmemek için pasaportlarını yakan, imha eden yolcuların bunu yapmaktaki amacının vatansız, yani haymatlos konumuna düşme gayretidir. Vatansız ve herhangi bir nedenle uyrukluğunu yitirmiş, hiçbir devletin yurttaşı olmayan, yurdu olmayan, yurtsuz kimse anlamına gelir ki ilgili ülke bu gibi yolcular konusunda çoğu zaman eli kolu bağlı kalmaktadır.
Tüm önlemlere rağmen dış hat uçuşları yapılan havalimanlarında her gün bu tür olaylara rastlamak mümkün.
Dünyanın çözüm bulamadığı ve çaresiz kaldığı bu konuda Türkiye’nin de çözüm bulma şansı fazla değil. İnsani olarak bu duruma üzülmekle birlikte, geldikleri ülkelere iyilikle güzellikle gönderilmeleri en doğru çözüm, ama bu çok zor bir iş.
musaalioglu@gmail.com