1925’te Türk Tayyare Cemiyeti’nin kurulması ile Cumhuriyet’in havacılık alanındaki faaliyetleri de başlamıştır. Havacılık, Demirağ’a göre o dönemin şartlarında bağımsız sanayinin itici gücüdür. Türk Silahlı Kuvvetleri’ne uçak temini öncelikle dışarıdan alım ile başlamış olup zamanla yerli imalata geçilecektir. Demirağ yerli uçak üretiminin sivil kanadını üstlenmeyi öngörerek havacılığın dünya ile eş zamanlı ilerleyişine paralel olarak Cumhuriyet’in bu dalgayı yakalamasını amaçlamıştır. Bu sebeple 1936 senesinde Beşiktaş’ta Nuri Demirağ Tayyare Atölyesi’ni (NuDTA) kurarak gerekli çalışmalara başlanmıştır. Öte yandan Yeşilköy’de devlete ait tayyare meydanının kuzeyinde bulunan Elmas Paşa Çiftliği’nin arazisi de satın alınarak bu bölgeye büyük bir pist ve hangar inşa edilmiştir.
Nuri Demirağ, kurduğu uçak fabrikası için gerekli insan gücünü de geliştirmek zorundadır. Mühendislerin yanında teknisyen, pilot ve yer hizmetleri elemanın da yetiştirilmesi gerekmektedir. Mühim olan Türkiye’de (İstanbul ve Sivas) uluslararası seviyede eğitim verecek kurumların kurulmasına önayak olmaktır. Demirağ’ın bir yandan da uçak mühendisliği eğitimi için yurtdışına öğrenci gönderdiğine dair gazete beyanlarına rastlanmıştır. Hatta Beşiktaş’taki atölye faaliyetteyken Gümüşsuyu’ndaki Yüksek Mühendis Mektebi (eski İstanbul Teknik Üniversitesi) ile de bağlantıda olduğu görülmektedir. Tüm bu detaylar Demirağ’ın insana yapılan yatırıma ve üniversite-sanayi işbirliğine ne kadar önem verdiğini izah etmektedir.
Demirağ ve ekibinin, Türkiye’de bilinen Nu. D.36 ve Nu. D.38 kodlu eğitim ve yolcu uçaklarının dışında kısa zaman önce keşfedilen başka bir projesi de vizyonerliğin açık bir göstergesidir. Lisanslar satın alarak kopya imalattan kaçındığını çeşitli röportajlarda ifade eden Demirağ, özgün tasarımlar ile Türk tipi uçaklar üretmeyi amaç edindiğini her fırsatta belirtmiştir ve bu yaklaşımı da sanayideki millîlik kavramına verilebilecek en net örneklerden biridir. Bu bakış açısı ile 1937’de Beşiktaş’taki atölyede tasarımına başlanan ilk Türk avcı uçağı projesi Nu.D.40’ın Avrupa ve Amerika’daki muadil sınıflar ile yarışabilecek seviyede olması planlanmıştır.
Taslak halindeki projenin geliştirilme sürecindeki en önemli safhalardan biri olan aerodinamik testler için o yıllarda Türkiye’de uygun bir deneysel düzenek olmadığından Almanya’da ismini duyurmuş ünlü Aerodinamik Deney Kurumu AVA ile anlaşılmıştır. Mayıs 1937’de başlayan iletişim süreci II. Dünya Savaşı’nın başladığı 1939’un sonbaharına kadar kesintisiz sürmüştür. Türkiye’den gönderilen teknik çizimlerle AVA’da üretilen Nu.D.40’ın prototipi üzerinde Demirağ’ın teknik ekibi tarafından uygun görülen testler rüzgar tünelinde icra edilmiş ve gerekli bilgiler raporlar halinde Türkiye’ye iletilmiştir. Savaşın başlaması ile iletişimde yaşanan kopukluklar ne yazık ki projenin akıbetini de etkilemiştir. AVA tarafından talep edilen ücretin tamamının ödenememesi ve Türkiye’den uzunca bir süre haber alınamaması sebebiyle süreç durdurulmuş ve 1940’ta Alman Havacılık Bakanlığı’nın devreye girmesi ile olaylar hem Demirağ hem de Türkiye aleyhine gelişmiştir. Bakanlığın incelemesi sonucunda ücretin tahsil edilememesinden ötürü Türk avcı uçağı projesi Nu.D.40’a ait teknik raporların Junkers ve Focke-Achgelis firmaları ile devlet arşivine iletilmesi uygun görülmüştür. Bu firmalar arasından Junkers’in Nu.D.40’a benzeyen bir prototip üzerinde çalıştığı fakat bakanlıktan üretim izni alınamamasından ötürü imalata geçilemediğine dair ipuçlarına erişilmiştir. Görüldüğü üzere savaş şartları Nuri Demirağ Tayyare Atölyesi’nin bu uçağı geliştirmeye devam etmesinin önüne geçmiş ve Nu.D.40 ne yazık ki kaderine terkedilmiştir.
1937 senesinde tasarımına başlanan Nu.D.40 kodlu ilk Türk tipi avcı uçağı projesi ile Türkiye’nin II. Dünya Savaşı öncesi dünyada savaş uçağı üretebilen sayılı ülkelerin arasına girme potansiyeli görülmektedir. 80 seneyi aşkın süredir arşivlerin tozlu raflarında saklı kalan Nu.D.40 projesinin açığa çıkartılması bizlere havacılık sanayinde deneysel altyapı ve kurumsal arşiv kavramlarının önemini bir kez daha hatırlatmaktadır.
Bu firmalar arasından Junkers’in Nu.D.40’a benzeyen bir prototip üzerinde çalıştığı fakat bakanlıktan üretim izni alınamamasından ötürü imalata geçilemediğine dair ipuçlarına erişilmiştir. Görüldüğü üzere savaş şartları Nuri Demirağ Tayyare Atölyesi’nin bu uçağı geliştirmeye devam etmesininin önüne geçmiş ve Nu.D.40 ne yazık ki kaderine terkedilmiştir.
1937 senesinde tasarımına başlanan Nu.D.40 kodlu ilk Türk tipi avcı uçağı projesi ile Türkiye’nin II. Dünya Savaşı öncesi dünyada savaş uçağı üretebilen sayılı ülkelerin arasına girme potansiyeli görülmektedir. 80 seneyi aşkın süredir arşivlerin tozlu raflarında saklı kalan Nu.D.40 projesinin açığa çıkartılması bizlere havacılık sanayinde deneysel altyapı ve kurumsal arşiv kavramlarının önemini bir kez daha hatırlatmaktadır.
Not: Bir bilinmeyeni ortaya çıkartan değerli araştırmacı ve kardeşim Dr. Emir Öngüner’e teşekkür ederim.
Mustafa KILIÇ
Havacılık Tarihi Araştırmacısı-Yazar
sontayyareci@gmail.com