1998 yılının Mart ayının 26’sı, günlerden Perşembe. 122’nci Temel Jet Eğitim Filosu, 97’li teğmenlerin planlanan tarihte mezun olabilmeleri için hafta sonu da dahil yoğun bir uçuş yapıyordu. Ben o tarihlerde, Pilot Aday Subaylar Filo Komutanıydım. 124’ncü Standardize Filo adına, 123’ncü Başlangıç Eğitim Filosu’nda SF-260 ve 122’nci Filo’da T-37 uçakları ile pilot aday teğmenlerin çeşitli safhalardaki kontrol uçuşlarına katılıyordum. Öğlen saatleri, uçuştan inmiş, uçtuğum teğmen ile 122’nci Filo’daki di-brifing odalarından birinde, uçuş sonu kritiğini yapıp fişini doldurduktan sonra, fişi teslim etmek için kol komutanlarının odasına gitmiştim.
İlgili kol komutanı Küçükcan Yüzbaşı, kısa bir sohbetten sonra, “Abi, T-37’nin yerine almayı düşündükleri uçaklardan bir tanesi gelmiş. Şu anda Standardize Filo’da brifing yapıyorlarmış. Öğleden sonra da standardize pilotları deneme ve kontrol uçuşu yapacakmış” dedi. “Çok güzel, bundan daha normal ne olabilir ki?”diye yanıtladım. “Ama T-38’ciler de varmış” karşılığını verdi. “Nasıl yani? Uçak T-37 yerine alınacak, ama kararı T-38’ciler mi verecek?” dedim ve o hışımla filodan çıkıp, standardize filoya gittim.
Standardize Filo’da bir iki idari astsubay dışında kimse yoktu. “Pilotlar nerede?” diye sordum. “Bu gün sadece bir kaç pilot geldi, onlar da karargahta brifingde binbaşım” dedi genç bir astsubay arkadaşım. Tekrar arabaya binip üs karargahına gittim. Brifing çoktan başlamıştı. Küçük kontrol odasındaki camlı bölümden kısa bir süre salonu izlerken, içerdeki konuşmaları dinledim. İtalyan bir pilot kötü bir İngilizce aksanı ile barkovizyonda uçak hakkında bilgiler veriyordu ve belli ki sona yaklaşmıştı. Küfürle karışık, lanetler ederek küçük odadan çıktım. Telefonla kuleye uçağın mevkisini sordum.
Bir kaç gündür hava kapalıydı. Bir gün önce, 123’ncü Filo’nun bir SF-260 uçağı düşmüş, çok sevdiğimiz arkadaşımız Öğretmen Pilot Üsteğmen Yıldıray Erdoğdu ve Pilot Aday Teğmen Yavuz Eracar şehit olmuş, daha onların cenazelerini bile kaldırmamıştık. Genel olarak canımız zaten çok sıkkındı. Yine araba ile uçağın park ettiği yere gittim ve uçağın etrafında dolaşıp, incelemeye başladım. Alpha Jet’i andıran, T-37’den biraz daha yüksek bir uçaktı. Kokpit boyun hizama geliyordu. Kanopisi açık olduğu için kafamı içeri uzatıp kokpiti incelerken, arkamdan bir ses, “Nasıl, Edalı, ne diyorsun? diye birinin soru sorduğunu duydum.
Sesin kime ait olduğunu anlamıştım, “Komutanım” deyip kokpitten başımı çıkartıp arkamı döndüm. Hava Eğitim Komutanı Korgeneral Orhan Köse, yanında Üs Komutanı Tuğgeneral Erol Ortaç, Harekat Komutanı Albay Veysi Ağar, Standardize Filo Komutanı Yarbay Mehmet Soydinç, Standardize Kontrol Pilotlarından Binbaşı Sedat Turgay ve şimdi hatırlamadığım bir kaç pilot arkadaş ile beraber, malzeme ve destek Grup komutanları da vardı. Hiç düşünmeden ve tereddüt etmeden, “Dış görünüşü güzel, ama uçmadığım için, T-37 yerini tutar mı, tutmaz mı, performansı hakkında size bilgi veremiyeceğim komutanım” dedim.
Korgeneral Köse, Hava Harp Okulu’nda okurken alay komutanımız, Malatya’da üs komutanımız, Çiğli’de de Hava Eğitim Komutanımızdı. Hava Harp Okulu’nda öğrenciyken, biraz yaramaz olduğum için bana ceza vermek zorunda kalmış, sonra Malatya’da ve Çiğli’de de T-37 uçağı ile bir çok kez birlikte uçmuştuk. Biraz sert gibi görünse de, baş başa olduğumuz zamanlarda ben ve tanıdığım bir kaç kişi, ona “Köse Baba” derdik.
Köse Baba, şaşkın bir yüz ifadesiyle, Tuğgeneral Ortaç’a dönüp, “Paşam, siz ne diyorsunuz?” diye sordu. “Uçacak komutanım. İşler çok hızlı geliştiği ve şehitler olduğu için kendisine haber veremedik” dedikten sonra, bana dönüp, “Sen git, hazırlan? Naci’den sonra sen uçacaksın” dedi. Müthiş mutlu olmuştum, ama bir taraftan da, içimde bir anda yükselen heyecanın yerini büyük bir korku almıştı. Brifinge bile katılmamıştım. “Emredersiniz komutanım” deyip kayık kepimi giyerek elle selam verdikten sonra, kalabalığın içinde Soydinç Ağabey’e doğru gittim.
Soydinç Ağabey, “Edalı, biz seni düşündük, ama ufak bir problem vardı” dedi. “Neymiş Abi problem?” diye sordum. “İngilizce” karşılığını verdi. “İtalyan’ın mı, benim mi?” diye sordum. Yüzünde hafif bir tebessümle, “Filoya git, benim masamın üstünde çek-list ve uçağın performans bilgilerinin yazılı olduğu küçük bir dosya var. Çok fazla vaktin yok, muhtemelen bir saat sonra kalkacaksınız” dedi.
Elini sıkıp teşekkür ettikten sonra, arabayla hemen Standardize Filo’ya gidip, Soydinç Ağabey’in masasının üzerinde dosyayı inceledim. Küçük kağıtlara kalkış, tırmanış, pilof, rüzgar altı, iniş takımı, flap koyma, son dönüş, teker koyma süratleri ile bir kaç akrobasi ve viril süratleri ve devir ayarlarını not ettim. Soydinç Ağabey’in dediği gibi, çok fazla vaktim yoktu. Dosyaya hızlıca göz attıktan sonra, çek-listi de tulumumun sol paçasındaki cebe koyup, fermuarını çekmeden filodan çıkıp pist başına gittim.
Hava kötü olduğu için, Naci Ağabey’ler meydandan fazla uzaklaşmamışlar, meydan üzerinde hava hareketlerini yaptıktan sonra, flaplı, flapsız bir kaç iniş yapıyorlardı. İniş, kalkış ve meydan turlarını seyrettikten sonra, uçağın park edeceği yere gittim. Naci Ağabey’le İtalyan tecrübe pilotu uçaktan indikten sonra yanlarına gittim. O da dünkü kazadan dolayı çok üzgündü. Meğer SF’leri de Türkiye ilk getiren oymuş. Neyse, kısa bir sohbetten sonra o önde, ben arkada, uçağa bindik.
Sorunsuz bir şekilde motor çalıştırıp, pist başına her ikimizin de mükemmel İngilizcesi ile sohbet ede ede gittik. Bu sayede, sonradan oluşan korkumun yerini, başlangıçtaki o tatlı heyecan yeniden almıştı. Kalkış, meydan üzeri, fazla da yüksek olmayan bir irtifada viril dahil bir kaç akrobasi hareketi yapıp iniş paternine geldik. Çok zevk almıştım. Tamam, ufak tefek farklılıklar hariç bütün uçaklar birbirine benzer, ama yine de insan ister istemez heyecanlanıyordu. Son inişi de yaptıktan sonra park yerine geldik. Benden sonra da Turgay uçtu.
Pazartesi günü T-37’nin yerini hiç bir uçağın tutmayacağını, ama ille de değişecek ise S-211A’nın performans yönünden güzel olduğunu belirten olumlu bir rapor yazdım. Aradan bir hafta on gün geçtikten sonra, firma bana, bu maketi, uçuşun anısına düzenlenmiş sertifikayı, Pratt Whitney firmasının anahtarlık, rozet ve kravat iğnesini gönderdi. Dosyayı da o gün İtalyan pilotla birlikte imzaladıktan sonra ben aldım ve hepsini koleksiyonumun en anlamlı objelerinin arasına koydum.
Bu anımla birlikte, başta Allah’tan rahmet dilediğim, Şehit Üsteğmen Erdoğdu ve Şehit Teğmen Eracar olmak üzere, çok sevdiğim komutanım Köse Baba ve adı geçen herkesi sevgi, saygı ve minnetle anıyorum.
Kemali Bülent Edalı
Kaptan Pilot