Bağımsız Havacılar

TECRÜBE PİLOTLARI ŞEHİT OLDULAR

Uçuştan dönen Türkkuşu Genel Müdürü Cemal Uygun, uçaktan inince Tayyare Fabrikası Baş Mühendisi Yavuz Kansu’yu meydanda buldu. Birlikte yürümeye başladılar. Cemal hoca sırtındaki paraşütü görevlilere teslim etti. Başmühendisi okulun arkasındaki havuzun başına götürdü. Ağaçların altındaki banklardan birine yan yana oturdular.

Başmühendis Kansu, ziyaretinin nedenini kısaca anlattı. Yeni bir prototip planör inşasının bittiğini söyledi. Aylardan beri üzerinde çalıştıkları THK-14 planörünün tecrübesini yapmak lazımdı. Bu iş için usta ve gözü pek planörcülere ihtiyaç vardı. Çift kumanda eğitim planörü ilk kez yapılıyordu. Daha önce Türkiye’de böyle bir planör uçuşu da olmamıştı. Türkkuşu böyle bir görevi üzerine alabilir miydi?

Cemal Uygun hoca yan gözle Baş Mühendise baktı, başını çevirdi ve daldı. Bu dalışta on yıl önce tecrübesini bizzat yaptığı THK-13 Uçan Kanat ile ilgili acı anıları canlanmıştı.

Yavuz Kansu bunu anlamış gibi “ Birinci tecrübede başarılı olamadık, az kalsın seni de kaybedecektik. Fakat bütün bu başarısızlıklar ve tehlikeler karşısında kararlılığımızda bir gerileme olmadı. Biz malzemesiyle, mühendisiyle, ustasıyla tamamen Türk olan bir işin bir gün muhakkak başarı ile sonuçlanacağına inanıyoruz.” dedi. Teknoloji yeterliliği olan ülkeler seviyesine gelmeye bütün gücüyle çalışan, Türkiye’de kendi sahamız olan havacılığa biz de bir şeyler katmak istemekteyiz.

Genel Müdür, soğumakta olan alın terini silerek;

“ Planör Okul müdürü Avni ile görüşeyim” dedi. Ayrıldılar.

O gün öğleden sonra birçok planörcü yetiştirmiş, uluslararası birkaç yarışmada madalyalar almış olan Planör Okul Müdürü Avni Yakın’ı çağırdı. Ona çift kumanda bir planörün test uçuşu için kendisine yapılan teklifi anlattı. Ve “ Bu işi kime verelim” diye sözünü bitirdi. Rekortmen Planör Okul Müdürü Avni hoca bir an tereddüt etmeden “Beni” dedi. Çünkü Avni hoca, 1956 yazında Fransa /Saint Yan’da benzer bir planörle ( K-2 ) yanında Pilot Ziya Argun’la beraber uçmuşlar, 406 km.’lik uzun mesafe uçuş rekorunu kırarak Uluslararası “Gümüş – C” brövesi almışlardı.

Cemal Uygun ile Avni Yaykın iki iyi arkadaş idiler. Planörcülüğe birlikte başlamışlardı. Birbirlerini yıllardan beri hoca diye çağırırlardı. İlk tecrübenin tehlikesini çok yakından bilen Genel Müdür Cemal Uygun arkadaşını ikaz etmek ister gibi;

– Hoca dedi, bu işin yüzde yüz tehlikesini bilirsin. Karar vermeden önce düşün, evde iki çocuğun olduğunu aklından çıkarma.

Planör okul müdürü Avni Yaykın bu son söz üzerine irkildi. Gözlerinin alev çıkmış gibi yandığını, kalbinin fazla çarptığını hissediyordu. Kendine hâkim olmaya çalıştı. Bir an geçmemişti ki, Genel Müdüre yaklaşarak;

– Hoca dedi, bundan on yıl önce Uçan Kanat ( THK-13 ) planörünün tecrübesinde düşüp başından yaralandığını, burnunun kırıldığını unutma. Sen o tecrübe uçuşunu yaparken senin de iki yavrun küçüktü. Onları düşündün mü?

Genel Müdür, arkadaşının ellerine sarıldı, kenetlenmiş ellerinden damarlarındaki kan birbirine geçmiş gibi idi. İkisi de gülümsediler.

THK-14 adı verilen prototip planörün ilk tecrübe uçuşu için yardımcı bir pilota daha ihtiyaç vardı. Tecrübeyi yapmayı üzerine alan Okul Müdürü, öğretmen arkadaşlarından Mehmet Sepici’yi bu uçuşa dâhil etmeyi düşündü. Ancak çok geçmeden Sepici Hocadan vazgeçti. Bu tecrübe uçuşunda pilot Enver Gencer’i yanına almaya karar verdi. Nasılsa tüm öğretmen uçucuların tecrübe ve bilgileri aynı düzeyde, her biri usta uçmanlardı. Aradaki tek fark, Enver Gencer’in yakında evlenecek olmasıydı. Zira bu uçuştan alacağı uçuş tazminatı ile evinin bir eksiğini giderebilirdi.

Bir gün beraberce fabrikaya gittiler. Planörü gözden geçirdiler. Hava iyi olduğu takdirde ertesi gün için hazırlanmasını istediler. Tecrübe günü geldi, planör ve onu çekecek tayyare meydanda hazırlanmıştı. Okulun bütün öğretmenleri orada idiler. Avni Hoca arkadaşlarının tek tek ellerini sıktı. Gözlerinde kafası ile kalbiyle gittiği yola inanmış insanın metin ışığı vardı.

– Biz başaramazsak sizler devam edeceksiniz. Dedi.

Öğretmenlerin dik ve ona hayranlıkla bakışları görevlerini her an yapmaya hazır olduklarını sessizce anlatıyordu. Daha önce kendisinden çok genç olan pilot Enver’in bindiği planörde soldaki kumanda koltuğuna oturdu. Yer kontrollerini yaptıktan sonra da öndeki tayyareye hareket için işaret verdi. Planörü çeken tayyare hareket etti. 50 metre kadar yerde kayan planör havalandı. Biraz sonra römork tayyaresi yükseldi. Gerilmiş römork teli arkasında planör de irtifa alıyordu. Planörün kumanda göstergeleri mükemmel işliyordu. Varyometre 600 metre irtifayı gösterdiği zaman Avni Hoca start yaptı. Artık tayyareden ayrılmışlardı. Planörü sola çevirdi, bu sırada madeni bir ses duydu. Sağına baktı ve sağdaki kanatçığın yerinden fırlamış olduğunu gördü. Sağ eliyle tuttuğu lövyeyi sağa yatırdı, fakat planörün istediği manevrayı yapmadığını anladı. Kumanda telleri kopmuştu. Artık planöre hâkim değillerdi. Planör hızla irtifa kaybediyordu. Planörü termik cereyanlara kaptırabilirse kırım pahasına da olsa bir düzlüğe inebileceğini ümit ediyordu. Fakat planör hızla irtifa kaybetmeye devam ediyordu. Birden planörün sağ kanadı Etimesgut camiinin çatısına çarptı. Ardından savrularak bir ağaca da çarparak, boş olan pazaryerine düştü.

Tecrübe pilotları Avni ve Enver ayaklarının altında paramparça olmuş planörü ve dağılmış bedenleri gördüler. Önlerindeki bir merdivenden yukarı çıkmaya başladılar. Çıktılar… Çıktılar… Son basamakta simsiyah bir kapının önünde durdular. El ele kapıyı geçtiler. Her taraf birden aydınlandı. Bu dünyada göremedikleri bir aydınlıktı. Önlerinde yemyeşil bir yol vardı. Bu yolun iki tarafında, Fethi’ler, Sadık’lar, Nuri’ler, Salim’ler, Fazıl’lar ve masum yüzleri ile Eribe’ler saf tutmuşlardı. İki tecrübe pilotu beraberce geriye döndüler. Hacı Bayram Camiinin önünde bir kaynaşma gördüler, orada gözleri yaşlı arkadaşlarını, meslektaşlarını, dostlarını tanıdılar. Anaları, eşleri, çocukları, nişanlıları bir matemin içinde kendilerinden geçmişlerdi. Hava kuvvetleri bandosu marşı Fünebre çalıyordu. Birbirlerine döndüler görevlerini yapmış olanların iç rahatlığı, tebessüm halinde ruhlarını sardı, etraflarını melekler sarmıştı. Onların kahraman ellerinden tuttular ve beraberce Cennete doğru yürümeye başladılar.

17 Eylül 1958 tarihinde bu iki gökyüzü devi ebediyete uçtular. Şehadetlerinin 60. Yılında bir yazı hazırlama düşüncem vardı. Ne yazabilirim, nasıl yazabilirim sancıları içindeyken değerli dostum Bahadır Gürer’in gönderdiği eski tarihli Uçantürk dergisindeki H.N.Hatiboğlu imzalı yazı dikkatimi çekti. Avni Yaykın ve Enver Gencer hocalarımızın şehit oluşlarını mistik öğelerle kaleme almıştı. Ancak birkaç maddi hata ve tarih yanlışları mevcut idi. Bunları düzeltip, kişileri ön plana çıkararak ve o günün görselleri ile tekrar kaleme aldım. Yanlışların düzeltilmesinde ise en büyük desteği Avni Yaykın hocamızın oğlu değerli ağabeyim Özcan Yaykın’dan gördüm. Aslında bu acı anıları, kazanın test uçuşu bölümüne ve daha da öncesine bizzat tanıklık eden ağabeyimin ağzından dinlemenizi çok arzu ederim. Umarım bir gün bunu da gerçekleştiririz.

Türk Hava Kurumu, Türkkuşu bünyesinde şehit olan tüm havacıları saygı ve minnetle anıyorum. Gökyüzü gibi saf ve berrak kalın.

 

Mustafa KILIÇ

Havacılık Tarihi Araştırmacısı – Yazar

Sontayyareci@gmail.com

0536 273 62 62

 

 

Facebook ile Yorum Yapın
Exit mobile version