Isparta’da 4,5 yaşımda, gece saat 23:00 sularında evimizin balkonunda otururken gözlerimin önünde halen capcanlı bir şekilde alçaktan geçen ve sonrasında Karatepe’ye çarparak infilak eden 19 Eylül 1976 Isparta uçak kazası, Türkiye sınırları içerisinde gerçekleşmiş en büyük uçak kazasıdır. Bu kazada 8’i personel olmak üzere 22 Türk vatandaşımız ve 133 yabancı olmak üzere 155 kişi yaşamını yitirmiştir.
Türk Hava Yolları’nın TC-JBH4 kuyruk numarası ile envanterine alınan ve Antalya ismi verilmiş Boeing 727 2F2 model bu uçağımızın karıştığı bu feci kaza hayatım boyunca hafızamdan silinmeyen sahnelere sebep olmuştur. Ayrıntıları belki ilerleyen zamanlarda kaleme alırım. Hayatım boyunca şahit olduğum sahnelerin hiç birisi zihnimden gitmemiştir. O yaşta kaza alanında duyduğum yakıt kokusuna karışmış yanmış insan eti kokusu hiç burnumdan gitmemiştir.
Havacılık arkeolojisine duyduğum ilginin nedeni olan bu kaza hakkında pek çok şey yazıldı ve çizildi. Sonuç itibari ile bu kazada 155 can yitip gitti. O yüzden burada farklı bir vefa hususunu gündeme getirmek istiyorum.
Kaza günü babam, Isparta müftülüğüne bağlı bir görevli olarak enkaz alanına gitmek zorunda kaldı. Bizde babamın yanında oraya gittik. Jandarma çocuk olduğumuz için abimle beni alanın içine sokmadı. Bir çam ağacının kenarında bekledik. Jandarma uzaklaştıktan sonra olay mahalline biraz yaklaştığımızda o yaştaki çocukların görmemesi gereken birçok şey gördük. Ancak uçak öyle büyük bir şiddetle parçalanmıştı ki, aslında enkaz alanının oldukça içinde sayılırdık. her taraf beden bütünlüğü tamamen ortadan kalkmış cenazeler ile dolu idi.
Fakat ortada bugüne kadar gündeme getirilmemiş olan bir konu var: O da, kazada hayatını kaybetmiş bu insanların bir araya getirilemeyecek şekilde bozulmuş bedenlerine ve uzuvlarına ne oldu?
Elbette biraz bütünlüğü olan çok az ceset, teşhis maksatlı olarak kaza alanından çıkarıldı. Bildiğim kadarı ile teşhis edilip edilmediği belli olmayan yabancılara ait cesetlerin bir kısmı, Isparta’da Asri mezarlıkta isimlerinin yazıldığı bir anıt mezara gömüldü.
Diğer insanlara ne oldu derseniz şunu net olarak söyleyebilirim ki, kaza alanına bulundukları yerlere gömüldüler. Muhtemelen en az 110-120 kişinin beden parçaları kaza alanına gömüldü. Bende net olarak siyah torbalarla taşınan nispeten büyük sayılabilecek insan cesetlerinin konulduğu torbaları taşıyan insan ve askerleri net olarak gördüğümü hatırlıyorum.
Dolayısıyla orası sadece bir kaza alanı değil, aynı zamanda bu feci kazada hayatını kaybeden insanların bir kısmının bedenleri ve uzuvlarının gömüldüğü bir mezar alanıdır.
Dünyanın hemen her yerinde benzeri büyük kazalarda, bütünlüğü bozulmuş bedenler ve uzuvlar belli bir yere toplanarak defnedilir. Üzerine de isimlerinin yazılı olduğu bir anıt mutlaka dikilir. Türkiye’den buna bir örnek vermem gerekirse, Trabzon’un Maçka ilçesinde 2013 yılında düşen uçakta hayatını kaybeden 62 İspanyol askerine ait anıtı örnek verebilirim. Askerlerin cesetleri bu anıt altında gömülüdür.
Türk Hava Yolları ve yetkili kişilere sesleniyorum:
O bölge kazada hayatını kaybetmiş kişilerin son istirahatgâhıdır!
Türkiye’nin en büyük ve trajik kazası olan 1976 uçak kazasında hayatını kaybeden insanlar hiç mi bir anıt hak etmediler?
Aradan geçen bunca zamana rağmen halen geç değil. Bu kaza alanı aynı zamanda bir toplu mezarlıktır. Bu elim kazada hayatını kaybeden kişiler için bu kaza alanına bir anıt yapılması, elçiliklerin görevi midir?
Selim Özkök
Havacılık Arkeolojisti